Güney Kafkasya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dan oluşan son Ermenistan’ın 12 Temmuz’da Tovuz’a saldırısıyla bağlantılandırırsak, yaklaşık 3,5 aydır Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerilimi, Azerbaycan’ın Karabağ’a yönelik vatan topraklarını işgalden kurtarma savaşını konuşuyoruz. Ağırlıklı olarak odaklandığımız coğrafya Güney Kafkasya. Son derece stratejik bir nokta. Zaten Ermenistan’ı yaklaşık 30 yıldır işgalden vazgeçirmemelerinin nedeni de bu. Stratejik noktayı aparatları ile tutmak.
Bölge Asya ve Avrupa hatta Afrika arasındaki önemli geçiş noktası olunca küresel güçlerin de gözünü bu coğrafyaya dikmesi doğal. Çünkü Avrasya coğrafyasının kalbi sayılabilecek bir noktayı tutan, bu üç coğrafyada ciddi bir etki alanı kazanmış olur. Örneğin ABD’nin Asya’ya, Çin’in Batı dünyasına karadan geçiş kapılarının başında bu coğrafya gelmektedir. Bu nedenle günümüz bölge jeopolitiğinde Güney Kafkasya kritik bir noktadır.
Sadece günümüz mü? Elbette değil. Bu coğrafya asırlar boyunca önemli bir nokta olmuştur. Türklerin ve İran coğrafyasında hakim olan yine bir Türk imparatorluğu olan Safevilerin hakimiyet mücadelelerinden biri de yine Güney Kafkasya’nın güney hattıdır. Zaten Osmanlı ve İran’daki imparatorlukların bu coğrafyadaki mücadelesi çok çetin geçmiştir. Bu iki gücün hakimiyet mücadelesine 18 ve 19’uncu yüzyıllardan itibaren adım adım bölgeye inen Rusya’da katılmıştır. İşte bu dizimizde hem güncel hem tarihi perspektif hem de stratejik boyutuyla bu güçlerin Güney Kafkasya politikasını ele alacağım. İlk olarak da Rusya ile başlayacağım.
Çünkü günümüzde de görüldüğü üzere bölgedeki en önemli aktörlerin başında bu ülke gelmekte. Ermenistan’ın Karabağ’ı işgali ve sonrasında sürdürdüğü siyasette de son derece etkili olan Rusya’nın bölgeye girişi 1700’lere kadar uzanmakta.
TARİHİ BOYUT
1722 yılında Nadir Şah döneminde Azerbaycan’ı işgal eden Ruslar, adım adım Kafkasya ve buradaki Türk coğrafyasına yayılmaya başladı. 1801 yılında Gürcistan’ı işgalini nihayetlendiren Çar’ın ülkesi, Osmanlı ve İran mücadelesine artık “ben de bu bölgedeyim” diyerek güçlü bir şekilde dahil oldu.
Özellikle Azerbaycan topraklarının işgalinden sonra bölgedeki iki Müslüman güç Osmanlı ve İran’a karşı bölgede kendi kontrolünde Hıristiyan bir gücün varlığını isteyen Rusya, Revan ve Karabağ’a Ermenilerin yerleştirilmesine başladı. Ermeniler, o sıralarda ciddi krizler ve savaşlar yaşadığı Osmanlı’ya karşı da kullanabileceği bir karttı. Bolşevik İhtilali’ne kadar da kullandı.
Bölgede İran ile mücadelesinde Azerbaycan işgali etkili olmuştur. Azerbaycan İran açısından önemlidir. Hem konumu hem de yer üstü ve altı zirai, madeni zenginlikleri açısından burayı bu ülkeye kaptırmak istemeyen İran ile Rusya 1803-1813 yılları arasında ciddi savaşlar yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve bölgeye adım adım ilgi duyan İngiltere de bu savaşlarda Rusya’ya karşı İran’ı desteklemiştir. Ancak savaşların neticesinde Ruslar galip gelmiş, iki ülke arasında 12 Ekim 1813 tarihinde Gülistan Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmanın kritik yönü, Azerbaycan’ı ikiye bölen anlaşma olmasıdır. Azerbaycan Kuzey (Taliş, Şirvan, Kuba, Bakü, Gence ve Şeki Hanlıkları) ve Güney olarak ikiye bölünmüştür. Erivan ve Nahçıvan da İran’a bırakılmıştı.
Ancak anlaşma iki ülke arasında mücadeleyi bitirmemiş, Temmuz 1826’da İran ordusu 60 bin kişilik bir kuvvetle Azerbaycan’ın kuzey bölgelerini işgal etmiş, buna karşın Rusya’da getirdiği ilave kuvvetlerle Eylül ayında Şamhor yakınlarında İran ordusunu bozguna uğratmıştı. İran açısından yenilgi büyüktü. Erivan ve Nahçıvan’ı da kaybetmişti. Rus ordusu Tebriz’e ilerlerken barış görüşmeleri başladı ve Tebriz yakınlarındaki Türkmençay’da 10 Şubat 1828 tarihinde bir antlaşma imzalandı. Tarihe Türkmençay Antlaşması olarak geçen uzlaşma neticesinde Azerbaycan’ın kuzey ve güney olarak bölünmesi kesinleşmiş, kuzey bölgesi Rusların kontrolüne geçmişti.
Osmanlı İmparatorluğu ve İran’a karşı Ermenilerden oluşan bir tampon bölge politikasını güçlendiren Rusya, bölgeye Ermenilerin yerleştirilmesine hız verdi. Örneğin; 1825-1826 yıllarında 18 bin, 1828 yılındaki Türkmençay Antlaşması sonrasında 50 bin, 1829 Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında imzalanan Edirne Antlaşması sonrasındaki süreçte 84 bin Ermeninin Karabağ bölgesine yerleştirilmesinin önü açılmıştı. Rus tarihçilere göre aktardığımız ve sonrasındaki tarihlerde Anadolu’dan ve mevcut İran topraklarından yaklaşık 1 milyon Ermeni Kafkasya bölgesine taşınmıştı. Bu taşınma sonucunda Rus Çarı I. Nikolay, Revan ve Nahçıvan Hanlıklarının topraklarını da içeren coğrafyada bir Ermeni bölgesi oluşturmuştu.
Günümüzde Ermeni yönetimlerinin “Karabağ’da Ermeni nüfus fazla” söyleminin temelinde bu politikanın sonuçları yatmaktadır. İşgal sonrası çok büyük çoğunluğu Azerbaycan Türk’ü olan yaklaşık 1 milyon insanın da bölgeden göç etmek zorunda olduğunu hesaba katarsak, sadece askeri değil, büyük bir demografik operasyonun da yapıldığını görüyoruz.
Özetle 1700’lerle başlayan ve 1800’lü yıllarla hızlanan süreç sonunda, Rusya’nın amaçladığı Ermeniler üzerinden Türklere ve İran’a karşı bir tampon bölge oluşturuldu. Bu sürecin sancıları günümüze kadar da sürdü.
STRATEJİK VE EKONOMİK BOYUT
Rusya toprakları içerisinde kurulmuş Moskova merkezli devlet olan Moskova Knezliği’nden bir Rus İmparatorluğu’na geçişten sonra ana hedef sıcak denizlere inmekti. Rusya, bu hedef çerçevesinde üç tane ana güzergah belirlemişti. Bu güzergahlardan ikisi Güney Kafkasya’dan geçmekteydi. Güzergahları şöyle sıralayabiliriz:
1- Balkanlar yoluyla İstanbul ve Boğazlar bölgesine inerek Ege ve Akdeniz’e açılan kıyılara hakim olmak.
2- Kafkasları bir hareket üssü olarak kullanarak Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu bölgesini kontrol altına alarak oradan İskenderun Körfezi’ne inen hattı kontrol etmek, yani Akdeniz’e inmek.
3- Yine Kafkasları hareket üssü olarak kullanarak, İran üzerinden Hint Okyanusu’na ulaşmak.
Bu çerçevede Kafkasya, Rusya’nın hayati çıkar alanı olarak karşımıza çıkmakta.
Bunların yanı sıra;
– Bölgenin güçlü ve etkili iki devleti Türkiye ve İran ile kesişme noktası olması,
– Zengin hidrokarbon yataklarına ev sahipliği yapan Hazar Havzası’nın merkezinde yer alması,
– Zengin yeraltı maden kaynaktları
– Batı’dan Orta Asya’ya açılan kapı olması,
– Hazar Havzası’nın deniz taşımacılığı,
– Buraya hakim olanın (Gürcistan güzergahı üzerinden) Karadeniz’de de etkili bir güç olabilme potansiyeli,
– Putin ile öne çıkan Rusya’nın bölge politikası olan Avrasyacılık stratejisi açısından önemli bir konumda bulunması,
gibi nedenlerle Rusya bu bölgeden vazgeçmek istemeyecektir. Batı’nın da bölgede hakimiyet kurmasına izin vermemeye çalışacaktır.
Türkiye’nin Nahçıvan-Laçin hattı üzerinden Orta Asya bölgesine ulaşması da, Rusya’nın stratejik çıkarlarına terstir.
Özet bilgilerle aktardığımız nedenlerle Kafkasya coğrafyasında karşımızda her zaman bulunacak bir kuvvettir Rusya. Diplomasi açısından ilk muhatabımız da bu ülke olacaktır.
*Faydalanılan kaynak: Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “Azerbaycan-Ermeni İlişkileri ve Dağlık Karabağ Sorunu”, Babıali Kültür Yayıncılığı, Birinci Baskı, Ekim 2018