Türkiye Cumhuriyeti’nin mazisindeki önemli tarihlerden biri 12 Mart 1971. Altmışlı yılların sonlarında ayak sesleri duyulmaya başlayan askeri müdahalenin bir muhtıra aracılığıyla gerçekleştiği gün bugün.
Aynı gün Gölcük’te bir bebek dünyaya gelir; etrafındaki sıkıntılardan uzak, acılardan habersiz. Demokrasinin kesintiye uğramasından mustarip babası, o gün bir daha hiç unutulmasın diye Ogün koyar oğlunun adını.
Ogün Sanlısoy varlığını şimdi uykuda sürdüren Pentagram’ın, Türkiye’de metalin ilk kıpırdanış yıllarının efsanesi olduğu günlerde, ülke sınırları dışında da ses getiren ikinci albümü “Trail Blazer”ın solisti olarak adını duyurdu. Albümün bol çığlıklı, kirli ve yırtıcı vokal anlayışı, daha sonra gelen metalciler için yol açtı. Pentagram projesine dahil olanların tamamı, kendi yollarını çizmeye niyetlendiği gün, Ogün de ne pahasına olursa olsun müzikte devam kararı aldı.
Sanki 1999 depremini önceden sezmiş gibi “Korkma” adını verdiği ilk solo çalışması, dönemin örselenmiş ruh ve bedenlerinde yankı bulmadı. Gazetelerde minicik bir haber bile olmadı.
Kendi adını taşıyan ikinci albüm, rock topluluklarından ayrılarak pop yapan başarısız şarkıcılar kervanının kıyısından döndü. Özellikle basın fotoğraflarında yaratılan metroseksüel pop yıldızı çağrışımını kıran şey, Ferdi Tayfur’un “Ben de Özledim” yorumunun başarısı oldu. Tıpkı kendi tabiatı gibi yorumlamıştı bu şarkıyı Ogün; enerjik, sempatik, doğal ve gitar müziğinin ruhuna uygun biçimde.
Kapağında onu şeytan ile melek arasındaki ifadesiyle aşağıdan yukarı bize bakarken gösteren yeni albümü “Üç”, Ogün’ün doğru bildiği rock değerlerini halen hararetle savunduğuna işaret ediyor. Bir kuşağın Deep Purple, Led Zeppelin, Black Sabbath’ta bulduğu old-school hard-rock değerleri bunlar. Dinozor ya da değil, moda ya da demode; hiç önemi yok. Ogün’ün müziği samimiyetle dimdik ayakta. Zaten başka türlüsü de zorlama olur, yapmacık görünürdü.
Yalnız olmadığını hissetmek için yazdığı anlaşılıyor Ogün’ün. Kendisi gibi duyanları arıyor söylerken; acılarını paylaşarak azaltıyor. Albümde kendisine ses veren dostları arasında Şebnem Ferah, Aylin Aslım, gitarıyla Metin Türkcan ve yapımcı Tarkan Gözübüyük bulunuyor.
Pek genç işi değil şarkılar; tecrübeye eşlik eden yaş duyumsanıyor inceden. Kamil insan olarak nasihat ediyor, yol gösteriyor, hatta eleştirirken gayrete getiriyor. Bazen şaşkınlık içinde soruyor ama sorarken yanıtını da veriyor. Herkes gibi sevgisini sorguluyor, hüsrana uğruyor, asla boyun eğmiyor ve en güzeli de ümidini yitirmiyor.
Hikaye anlatma yetisinin geliştiği gözlemleniyor. Dolambaçsız konuşuyor; dünyayı kirletenlere karşı lafını esirgemiyor. Kapanıştaki “Dön Evine” adlı şarkının nakaratında, Bush’un işgalci ordularına hitaben yaptığı konuşma duyuluyor. Ogün doğduğu günün anlamını biliyor şimdi. Rock müzikle alakalı herkesin Ogün’ün kişisel tarihini bilmesi gerektiği gibi. Yaşadıkları ve geçirdiği değişim rock müziğimiz adına ne kadar anlamlıysa, albümlerinin de bu gözle değerlendirilmesi o kadar zaruri. Eğer yeniden ayak sesleri duyacaksak, bu Ogün’ün kuşağındaki müzisyenlerin mirasını alacak genç müzisyenlerin ayak sesleri olmalı.