ALMANYA ile gerilim giderek artıyor. Karşılıklı olarak birbirinden sert açıklamaların ardı arkası kesilmiyor.

Son olarak Alman hükümeti, Almanya’da yaşayan vatandaşlarımıza yönelik bir açıklama görüntüsü ile Türkiye’ye yaptırım uygulayabileceğine kadar işi tırmandırdı. Bazı söylemlerde, Türkiye’deki siyasi kamplaşmanın da kaşınması dikkatlerden kaçmıyor.

İddialara göre, Alman yönetimi kendi şirketlerini tehdit etmenin de ötesine geçerek, oradaki yerleşik Türk vatandaşlarına gönderdiği mesajlarda, “Türkiye’ye gitmeyin, paranızı orada yatırıma çevirmeyin, sizi orada kötü şeyler bekliyor” anlamına gelecek provokatif ifadeler bile kullanmaya başlamış.

Berlin hükümetinin Türkiye aleyhine verdiği destek kaynaklı siyasi, adli, askeri çok fazla kriz noktası var. Bunları bu millet çok iyi biliyor.

Ama mesele Almanya açısından aslında tamamen bunlardan mı oluşuyor, orası biraz şüpheli.

Evet dış politikada yanlış noktalar oluyor ve gördüğümüz noktaları hepimiz yeri geldiğinde söylüyoruz. Ama sapla samanı da birbirinden ayırmak lazım. Mesele Türkiye’ye zarar verdi mi herkesin bir durması gerek.

OLUMLU DIŞ POLİTİKA NEDİR?

Zaten, olumlu dış politika da, bir ülkenin diğer ülkelerin her istediğini yapması anlamına gelmiyor.

Yeri geldiğinde uzlaşı ama milli menfaatlerin gerektirdiği nokta da zerre geri adım atmamak hayati olan. Tıpkı dünya genelinde olduğu gibi.

Eğer bir anda herkes sizden memnun olursa orada ters giden, yanlış yapılan birşeyler de olabilir bazen.

Hangi ülkenin hangi saikle hareket ettiğine, rasyonel mantıktan öte hangi tarihsel saplantılarla size yönelik dış politika yaklaşımını belirlediğine bu nedenle çok dikkatli bakmak lazım.

Mesela, ilk önce, Türkiye ile Almanya arasındaki ticari rakamları hatırlayalım.

Resmi verilere göre, Almanya, bu krize rağmen Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı.

2016’da Türkiye’nin ihracatında birinci sırayı alan Almanya, ithalatında ise Çin’in ardından 2. oldu.

2016’da Türkiye ihracatının yüzde 9.8’si olan 14 milyar dolarlık bölümü Almanya’ya yaptı.

Öte yandan, Almanya 21.5 milyar dolarla Çin’den sonra Türkiye’nin yüzde 10.8 ile en fazla ithalat yaptığı 2. ülke.

Almanya tarafında ise 2016 rakamlarına göre Almanya’nın ihracatında Türkiye’nin payı yüzde 1.8 ithalatında ise yüzde 1.6 seviyesinde. Türkiye, Almanya’nın dış ticaretinde ise 13. sırada.

Almanya’nın bu kadar güçlü bir ticari tabloda Türkiye ile sorun yaşamamaya özen göstermesi lazım.

Fakat işte buradaki gibi mesele bazıları için bazen ‘sizinle işlerin’ iyi gitmesi olmuyor.

Hatta mesele, mümkünse ‘sizin işlerinizin’ kötü gitmesi için elinden geleni yapmaya dönüyor.

Tıpkı yıllar evvel tanıklık ettiğimiz bir olay gibi.

Türkiye’nin dış politika açılım dönemi idi ve önemli adımlar atılıyordu.

Ortadoğuda lider pozisyonu güçleniyordu. Türkiye her alanda örnek alınıyordu. Kurulan yeni köprüler dikkat çekmeye başlamıştı..

MERAKLI ALMANYA

Bir gün Alman Elçiliği’nden Ankara’daki gazeteci ve akademisyenlere bir toplantı daveti geldi. Davette, Almanya’dan gelen uzmanlarla bir dış politika seminerine çağrıldıkları yazıyordu.

Davet başladığında herkesin tepki verdiği oyun ortaya çıkmıştı. Çünkü, gelen Alman uzmanlar, Türkiye’nin Ortadoğu açılımını anlamaya çalışmak ve çözmek için özel bir ekip olarak çalıştıklarını söyledi.

Zamanın Büyükelçisi, panik halde gelen uzmanların, Türkiye’nin hamlesinin kodlarını çözmeye çalıştıklarını ve bu nedenle Alman Dışişlerinin bu konuda özel bir birim kurduklarını ağzından kaçırdı.

Ve seminer diye başlayan toplantıda bir anda ipler koptu. Ve biz de hemen onlara şu soruyu sorduk: “Siz göründüğünüz gibi dost ve müttefik misiniz yoksa değil misiniz? Önce bunu açıklayın.”

Sonra toplantıyı bir kaç arkadaşımla terk ettik.

Topu çevirmeye başladıklarında herkes, bize göre uzak bir coğrafyadaki bu Almanların, Türkiye’nin bu Ortadoğu çıkışı ile ne kadar paniklediğini gördü. Hatta, Alman Dışişlerinin Ortadoğu’da ilgili her ülkeye ayrı ayrı ekipler gönderip Türkiye’nin onlara neler söylediğini araştırdığı da sonradan ortaya çıktı.

Sevinmiştik. Çünkü, demek ki Türkiye başarılı oluyordu ve bu durum ortaya çıkmıştı.

Sonrasında Almanların Türkiye’nin yeni köprüler kurduğu bu ülkelere, daha parlak teklifler sunarak onların akıllarını çelmeye çalıştığını Türk Dışişlerinden bir diplomatımız anlattı.

O meşhur söz vardır ya; ‘ülkelerin dostları yoktur kendi menfaatleri vardır’.

İşte; bu vicdanen ve ahlaken bize ters olsa da, yardıma ihtiyacı olana daima koşan biz olsak da; karşımızda bu hesaplar içinde olanları da hesaba katmamız şart olmalı.

YENİ GÜÇ DENGESİNDE BÜYÜK ABİ KAVGASI

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması sonrası Avrupa coğrafyasında kalan iki güç yani Fransa-Almanya çekişmesinde bu iki ülkenin yeni yüzlerini görmeye devam edeceğiz.

Buna da ne şaşırmamız ne de kızmamız gerek. Çünkü; bu onların dominant diplomasisinin doğasında var. Asıl önemli olan bizim buna karşı ne yapacağımız.

Bu çerçevede; güç çekişmesinde şüphesiz Almanya, yeni konjonktürde Avrupanın büyük abisi olmak ve global pozisyonunu güçlendirmek için elinden geleni yapacaktır.

BAŞARI BUNLARDAN İBARET DEĞİL

Çünkü, başarı meselesi onlar için sadece iyi arabalar, iyi sanayi ürünleri teknoloji vb şeyler yapmaktan ibaret değil. Ayrıca, sadece onların değil; herkesin bir oyun planı var.

İşte bu noktada; yeter ki biz ise en azından milli konularda beraber olmayı becerelim. Sonra yine kendi içimizde kavga ederiz. Ama bu durumlarda dışarıya bölünmüş bir resim verdiğimizde olmuyor.

En güzel günler ülkemizin olsun.

Bir yanıt yazın