Gündeme ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamaları damgasını vurdu. Ne dedi Trump: “Türkiye (eski başkan Barack) Obama yönetimi sırasında bizim Patriot füzelerimizi almak istedi ama satmadılar. Müttefikimiz olmasına rağmen, büyük ordusu olmasına rağmen hiç
adil değildi, Patriot almak istedi ama Obama “hayır” dedi. Sürekli “hayır” dediler. Ve savunması için ihtiyacı vardı. Sonra Rusya’ya gittiler, S-400 aldılar. Çünkü Patriot almasına izin vermediler. Benden önceki yönetim bunu satın almasına izin vermedi.”
Trump’ın söyledikleri bir eksikle doğru. Türkiye sadece Obama döneminde değil, baba Bush döneminden itibaren müttefiklerinden hava savunma sistemi almak istemişti. Yani bu işin tarihçesi 1991 yılına kadar uzanır. ABD, Irak’a ilk saldırdığında hatırlanacağı üzere Irak’ın elindeki Scud füzeleri Türkiye’nin çok önemli bir bölümünü menzili içine alıyordu. Tehdidi gören Türkiye, ABD ile Patriot HSS alımı yapmak için görüşmeler yapmıştı. Ama mutabakata varılamamıştı. Bu talep dönem dönem gündeme gelse bile ciddi bir gelişme olmamıştı. Türkiye, bugüne uzanan sürecin ilk adımını 2007 yılında attı. Bu tarihte dönemin Savunma Sanayii Müsteşarlığı “Uzun Menzil Hava ve Füze Savunma Sistemi” ismiyle uluslararası ihale açmaya karar verdi. O süreç de tam olarak meyvesini vermedi. Bir dönem münferit alım çerçevesinde Rusya ile temaslar yapılırken, Trump’ın sözünü ettiği Obama dönemindeki gelişme işte “münferit alım” çerçevesinde gerçekleşti. 2009 yılının Eylül ayında Türk basınında Obama yönetiminin, ABD Kongresi’ne “İran’la sınır komşusu tek NATO ülkesi Türkiye’ye 7.8 milyar dolarlık füzesavar Patriot PAC-3 batarya ve aksamı satabiliriz” bilgisi verdiğini duyurdu. Görüşmeler yapıldı ancak alım yine gerçekleşmedi.
Düşünebiliyor musunuz? NATO’nun en büyük ülkesi, çevresi güvenlik problemleri ile dolu olan bir diğer NATO üyesi ülkenin güvenlik açısından hayati önemdeki talebine onay vermedi. İşte Türk-Amerikan ilişkilerinin son 30 yılını özetleyen ifade budur. Türkiye’nin ihtiyacı olduğu alımlarda, destek beklediği konularda müttefikinden beklediğini alamaması. Hatta tam tersine ABD, Türkiye’ye zarar veren ülkelere, terörist gruplara yatırım yaptı.
Trump açıklamasıyla bu mantığı deşifre etmiştir. Zaten Obama dönemi Türkiye açısından özellikle terör örgütü PYD konusunda başının belaya girdiği dönemdir. Özellikle Pentagon’da etkili olan bir ekip, Türkiye’nin karşısındaki bütün şer güçleri desteklemiştir. Kabul etmek gerekir ki, Trump göreve geldikten sonra da bu olumsuz politikayı sürdürmüştür. Örneğin PYD/YPG terör örgütüne silah gönderilmesini yasal çerçeveye oturtmuştur. Obama döneminde başlayan yardımlar artarak sürmüştür.
Özetle Trump, Osaka’da Türkiye’nin aslında uluslararası zeminde elinin güçlü olduğunu kabul etmiştir. Yani;
– S-400’leri alma hakkımız olduğunun,
– Parasını verdiğimiz halde F-35 teslimatı yapılmamasının hiçbir şekilde meşru olmayacağının altını çizmiştir.
Şimdi önemli olan bundan sonrası.
Bakalım Trump, Amerikan yönetimi içine çöreklenen derin ve çok tehlikeli yapıya sözünü geçirebilecek, sözünün gereğini yapabilecek mi? Yoksa, “DEAŞ’ı Barack Obama ve Hillary Clinton kurdu” ifadesindeki gibi sözü söyleyip, unutturup kenara mı çekilecek?