SURİYE….Zamanında sadece bir ülkenin hem de küçük bir ülkenin dünya diplomasi ve askeri strateji tarihinin tüm tecrübesini bu kadar altüst edebilecek bir derinlik ve karmaşaya neden olabileceği akla gelmezdi.

Suriye’nin adı konmamış bir ‘global meydan muharebesine’ sahne olacağını, her gün değişen kaygan dengelerde küresel ilişkilerin böylesine şekilleneceğini, hesaplaşmaların bu topraklarda bu kadar sert olacağını kim aklından geçirirdi ki.

ERBAKAN HOCA’NIN HAKKI

Herhalde bu konuda hakkını teslim etmemiz gereken rahmetli Necmettin Erbakan’ın ‘Bir gün Suriye işgal edilirse gündeme gelirse mesele Türkiye’dir’ sözleridir. Ortadoğu dizaynını yıllar evvel gören Erbakan Hoca’ya haksızlık etmişiz.

Ne yazık ki; halkının batının kirli oyunlarına ve menfaat hesaplarına kurban edildiği Suriye’nin hali bu.

Suriye’ye herhalde insani açıdan madden ve manevi olarak bu kadar fedakarlık yapan, 3.5 milyon insana kucak açan bizden başka bir ülke yoktur. Ve tabii ki Suriye’deki terörle mücadeleden başka bir amacı olmayan bizden başka bir ülke de.

Eğer Suriye’de inisiyatifi elden kaçırırsak bundan sonraki adımın bize doğru geldiğini görmek için derin analizler yapmaya gerek yok. Burada hata yapmanın, atılacak adımda geç kalmanın bedelini biz herkesten daha ağır öderiz. Savaşı orada durduramazsak bu çatışmaları ileride topraklarımızda kabullenmek anlamına gelecektir. Bu da asla kabullenilemez.

FARKINDASINIZ DEĞİL Mİ?

İşler giderek karışıyor. Özellikle, Türkiye’nin Afrin’deki zaferinden sonra kartların yeniden karıldığının farkındasınız değil mi? Hem de herkesin kendi destesini karıp diğerleri ile aynı anda aynı masaya dağıttığı bir şekilde. Yeni aktörler, yeni açıklamalar ve yeni yapılanmalar hemen Suriye’’de kendini hissettirmeye başladı. ABD yeni üsler kurmaya başladı, Fransızlardan bize terör grupları ile garip arabuluculuk teklifleri, Paris’te PYD unsurlarını sarayda kabuller, Fransa ın Menbiç dahil Suriye’de bir çok yeni noktaya asker gönderme planları, İngilizlerin de gelme ihtimalleri, Esad’ın hareketliliği, Doğu Guta’da bitmeyen dram, Rusya’nın pozisyonunu sertleştirmesi, sık sık Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirme gayretleri, Astana Sürecinden beri müttefik gibi görünen İran’ın perde arkasından Türkiye’yi sürekli rahatsız etmesini siz tesadüfler serisi mi sanıyorsunuz?

Bakın geçen gün Rusların en önemli yayın organlarından Sputnik’te bölgede terör örgütü PKK ile bağlantılı PYD’li bir isme atfen şöyle bir haber yer aldı;

‘ABD, İngiltere ve Fransa askerlerinin Menbiç’te olduğunu doğrulayan Gulo, şöyle konuştu: “Kuzey Suriye güçleri olarak ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri ile Kobani’de IŞİD’e karşı yürütülen savaştan bu yana ittifakımız devam ediyor. ABD, Fransa ve İngiliz askerleri Menbiç’te, Tel Abyad’da ve Kuzey Suriye’nin birçok yerinde varlar. Sadece Menbiç’te değil Deyr ez Zor, Rakka, Tabka ve birçok yerde de bulunuyorlar. ‘

Nasıl?!

NASIL BİR MASA

Dediğimiz gibi bu öyle bir masa ki; dağıtılan kartların eşit bölünmediği, araya sahtelerinin eklendiği ve el altından her türlü kirli kağıt hırsızlığının döndüğü bir masa.

HER ZAMANKİNDEN DAHA SAKİN VE AKILLI

O nedenle her zamankinden daha dikkatli, sakin ve akıllı olmak zorundayız. Ve tabii kendimizden başka da kimseye güvenmemek zorunda olduğumuzu da unutmamak zorundayız.

ABD, Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çıkacaklarına ilişkin açıklaması sonrası karışık sinyaller veriyor. Washington mekanizmaları bunun tam tersi açıklamalar yapıyor.

Zamanında Rusların Suriye’den çıkacağını açıklamasının ardından çok daha güçlü bir şekilde bu topraklarda ağırlıklarını ortaya koymalarını hatırlatan bir taktik çıkış gibi geliyor insana. Rusya ya da Amerika hatta kim olursa olsun burada artık her manevraya ertesi gün de bunun tam tersi bir manevraya hazır olmalısınız.

KİTABIN ORTASINDAN

Kitabın ortasından okumaya başlayalım ve şu soruyu soralım; ‘Türkiye’ye Suriye’de ne işin var?’ diyenler, peki komşusu olmadan Suriye’ye gelen bu diğerlerinin burada ne işi var?’

Birbirimizden nefret edelim ama iş Türkiye’ye geldiğinde ülkeye ve vatana haksızlık etmeyelim. Resmi vicdani ve milli gözlüklerimizle okuyalım.

Şimdi Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı’ndan sonra İdlib, Tel Rıfat, Menbiç ve Kuzey Irak’a giden bir eksende yeni bir güvenlik politikası için çalışmaya başladı.

Hatırlarsınız; Fransa son olarak önce PKK’yı Elysee Sarayı’nda ağırladı, ardından da Fransa’nın Suriye’de PKK ile işbirliği yapacağı yönünde dolaylı açıklamalar geldi.

Halihazırda Fransa Suriye’nin kuzeyindeki 5 askeri üs’te terörist PKK ile işbirliği halinde. Fransa, PKK lehine olmak üzere Suriye kuzeyinde etkinliğini daha da artırmayı planlıyor. Yeni Şafak’ta haber vardı: Fransız birlikleri, Suriye’nin kuzeyinde Ayn İsa bölgesinde Esed rejiminden kalan 93. Tugay bölgesine yerleştiler.

Ama inanın bu Fransızlarla da birlikte Suriye’de oyunun daha da kirleneceğini söylemek mümkündür. 100 yıllık hayalleri ile gelen 1917’de Şam Osmanlı’dan alındığında Kudüs Fatihi Selahattin Eyyubi’nin mezarına gelip ‘Eyyubi; Kalk biz geri geldik’ diyecek kadar Haçlı hıncını diri tutan Fransızlar bundan böyle Türkiye’nin Menbiç planlarını bizzat orada bulunup baltalamak için ‘yeni kan PYD’ gibi buraya geliyorlar. Ona gerekirse kalkan olacaklar, gerekirse onun adına iş yapacaklar. Eğer son anda bir geri adım atmazlarsa niyetlerini göreceksiniz.

TARİHİ HATIRLAYALIM

Yani; Şark cephesinde yeni bir şey yok. Aydın Ünal yazısında ne güzel özetlemiş; ‘100 sene öncesi
Birinci Dünya Savaşı’nda Şerif Hüseyin İngilizlerle anlaşıp Osmanlı’ya ayaklandığında oğlu Faysal’a bugünkü Suriye söz verilmişti. Ne var ki, İngilizler bir yandan Şerif Hüseyin’e bol keseden vaadde bulunurken, bir yandan da Fransa, Rusya ve İtalya ile gizli antlaşmalar yapıyor, İslam coğrafyası masa üzerindeki haritalarda parçalara ayrılıp peşkeş çekiliyordu. Meşhur Sykes-Picot gizli antlaşması İngiltere ve Fransa’nın bölgeyi paylaşma planıydı. Antlaşma masasında Dışişleri Müsteşarı Sir Mark Sykes İngiltere’yi, Eski Beyrut Konsolosu Georges Picot da Fransa’yı temsil ediyorlardı. Antlaşma gereğince Suriye, Türkiye’nin güneyi ve güneydoğusu Fransa’ya bırakılıyordu. 1919 yılının Aralık ayında Fransa Sykes-Picot Antlaşmasının gereği olarak Suriye’yi İngilizlerden istedi. Yoğun baskılar neticesinde İngiltere Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı yüzüstü bırakarak Suriye’yi Fransızlara teslim etti. Faysal Suriye’de Fransızlara direnmek istedi ama Fransa, 1920’de havadan ve karadan Suriye’yi bombalayarak 6 bin kişiyi katletti. Direnişin bastırılmasıyla birlikte Fransa Lübnan ve Suriye toprakları üzerinde kendi mandası altında devletçikler kurdu. Lübnan’da Hristiyan Büyük Lübnan Devleti, Lazkiye ve çevresinde Alevi devleti, Lübnan dağlarında Dürzi Devleti, Şam ve Halep’te de iki ayrı devlet kuruldu.
Fransa’nın Suriye’deki acımasız işgali 1947 yılına kadar sürdü. 1947’ye kadar Fransızlar Suriye’de binlerce insanı katlettiler, işkenceden geçirdiler, kadın ve çocuklara kıydılar. Tartus’taki Arvad Adası Fransızların toplama kampı olarak kullanıldı. Yine bu süreçte Suriye’nin yeraltı ve üstü tüm varlıkları Fransa tarafından sömürüldü. Fransızca Suriye’de Arapçanın önüne geçirildi.
Fransa sadece katliam yapmakla ya da sömürmekle kalmadı. Suriye içindeki farklı etnik ve dini unsurlar birbiriyle çatıştırıldı ve aralarına bugün de devam eden düşmanlık tohumları saçıldı. Suriye devleti ve ordusunda Nusayri azınlık etkin hale getirildi. Suriye’de hiç dinmeyecek sorunların, çatışmaların, isyanların temeli Fransa tarafından atıldı.
Şimdi Fransa, 1947’de çıktığı Suriye’ye yeniden dönüyor.
Fransa’nın meselesi ne DAEŞ, ne de Kürtler. Fransa, tadı damağında kalmış bir işgali yeniden başlatmak, Suriye’de yeniden kan dökmek, Suriye içindeki etnik ve dini farklılıklar üzerinden yeniden fitneyi beslemek istiyor. ‘

MÜZAKERE SAVAŞLARI

Durum bu. ABD-Rusya ekseninde Türkiye zaten çok ilginç bir ilişkiler eksenine giriyor. Sahanın yanısıra Menbiç Tel Rıfat dahil her yer için müzakere savaşları da başlıyor. İran bir yandan diğerleri bir yandan derken bir anda Fransa oyuna girme hazırlığı yapıyor. Hem de pis bir oyuna. Bazı iddialara göre; Fransa zaten başından beri Suriye’de oyunda var ve şimdi oyuna resmi taşeron olarak giriyor. Laf aramızda onların Afrn Zeytin Dalı Harekatı öncesi oradaki teröristlerin tünellerine çimento demir sağlama işlerini organize edenlerden oldukları da Türkiye tarafından bilinmiyor mu sanıyorlar. Bütün bunlar olurken eyp’sinden diplomatik olanına dek her tür tünele tuzağa dikkat. Çatışmasızlık bölgesi İdlib’’teki gözlem noktalarımıza da azami hassasiyet şart. Açıkçası bu işte başından beri kendi ülkemden başka hiç bir ülkeye güvenemedim. İnanın bu vatanın karşısındakiler haininden, her çeşit ülkesine dek elinden geleni yaparlar…

Ama bir kez daha söyleyelim; Fransa’ya özel dikkat…

Zaman akıl; zaman dikkat; zaman birbirimizden nefret etsek de en azından bu günlerde milli akılla milli beraberlikle hareket etme zamanı.

Güzel günler ülkemizin olsun…

Bir yanıt yazın