MİT, 53 vatandaşın hayatını kaybettiği Reyhanlı saldırısının planlayıcısı Yusuf Nazik’i Suriye’nin Lazkiye kentinde paketleyip Türkiye’ye getirdi.

Bu bir milli operasyon. Herhangi bir yabancı servisle birlikte koordineili yürütülen bir operasyon değil. Bu operasyon Tartus, Lazkiye gibi rejimin ağırlığının hissedildiği, tüm giriş çıkışların kontrol altında tutulduğu bir coğrafya üzerinde yapıldı.

Bu süreç şöyle tanımlanıyor: İstihbarat temini, istihbaratın kıymetlendirilmesi, birleştirilmesi arkasından teşhis, tespit, tespitin onayı, takip (ki bu takip 3 ila 6 ay sürüyor), sızma, koordinasyon, operasyon, güvenli nakil ve sorgu.

ELİMİZDE SURİYE’NİN TERÖRİST ÜLKE OLDUĞU TEZİNİ DESTEKLEYECEN HUKUK ARGÜMAN VAR

Şu cümle üzerinde durmak lazım ‘Saldırı talimatını Suriye istihbaratından aldım’ demek. Türkiye’nin bundan sonra masada elinde çok önemli bir argüman olduğunu hukuki yollardan tespit ettiği anlamına gelir.

Bu hukuki argüman ne demektir? Sadece hukuki anlamda değil, diplomatik anlamda da askeri anlamda da komşu ülkelere masada Astana Süreci’nde birlikte oturduğu Rusya ve İran’a, aynı zamanda BM zemininde Suriye’nin ‘terörist ülke’ tezinin desteklenmesi için bu tip bir teröristin ifadesinin referans gösterilmesi çok kritik bir rol oynayacaktır.

Türkiye bundan sonra da bunu masaya taşıyacaktır ve gerek muhatabı olduğu ülkelere gerekse BM zemininde Suriye rejiminin, Türkiye üzerinde yaptığı bu kirli hazırlığın ne olduğunu delilleriyle ortaya koyacaktır.

SADECE YUSUF NAZİK’İN TAKİP EDİLDİĞİ DÜŞÜNÜLMESİN

Bu detaylar Türkiye’nin oluşturacağı uluslararası dosyaların içeriğini oluşturacaktır.

3-6 aylık takip sürecinde sadece Yusuf Nazik’in takip edildiği düşünülmesin. Bu süreç alışkanlıkların ve rutinlerin ne olduğunu ortaya koyar. O sırada da bir ağacın dallarının teker teker takip edilmesi gibi bu süreçte onlar izlenir.

Mutlaka bu sürecin fotoğrafları, bilgileri, belgeleri farklı dökümanları vardır. Bunlar bir araya getirildiğinde Türkiye’nin karşısına sadece Yusuf Nazik’le ilgili bir tablo değil, çok daha farklı, belki de rejim yönetiminden isimlerin olduğu fotoğraflar bile gündeme gelebilir.

Operasyon MİT’in yerel ve teknik imkanlarıyla gerçekleştirildi. Bu süreçte Türkiye şu mesajı da vermiş oldu: İdlib öncesi bölgede yerel ve teknik istihbarat anlamında hakimiyetimiz ortada.

TAHRAN ZİRVESİ’NİN SATIR ARALARI DAHA İYİ OKUNUYOR

Türkiye’nin en son Tahran’da yapılan zirvede terörle mücadele anlamında kararlılığını seslendirmesi ancak bunun ateşkesle başlaması, sonra gerekenlerin yapılmasının daha mantıklı olacağı mesajının satır araları şimdi daha iyi okunuyor.

Yani Türkiye şunu söylüyor: Teröristlerle ilgili de ben bu bölgeye hakimim, terör gruplarına da gerekenlerin yapılması konusunda da etkin adımların atma kabiliyetine sahibim fakat bunu yaparken sivil halka da zarar vermeyelim. Ama bizim bu tür imkan ve kabiliyetlerimiz bu coğrafyada vardır ve bunu da bu şekilde gerçekleştiriyoruz.

BU TÜRKİYE’NİN BİR BAŞARISIDIR

Bu istihbaratın Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başındaki milli kelimesinde olduğu gibi ‘milli’ olarak görülmesi lazım. Bu Türkiye’nin bir başarısıdır.

Bu, Reyhanlı’da yitirdiğimiz canların hesabının sorulması açısından da vicdani bir sorumluluğun yerine getirilmesiydi. Şüphesiz ki bu operasyon onların canlarını getirmiyor ama en azından yakınlarına devletin onların adına bunun hesabını sorduğu yönünde bir mesajı olarak da görülebilir

Orada normal bir çıkış kapılarından olmadan, kontrol noktalarından olmadan tereyağından kıl çeker gibi Yusuf Nazik’i yurda getirmek, şüphesiz ki TSK’nın konvansiyonel imkanlarının da devreye sokularak olmasıyla gerçekleşiyor. Yani ikisi de tamamlayıcıdır.

KIRMIZI LİSTEDEKİ TERÖRİSTLERİN YAKALANMASI TESADÜF DEĞİLDİ

Bu tip uluslararası bir operasyona imza atılması çok önemli. Terör örgütleri üzerinde bu paniğe yol açacaktır. Dünyanın dört bir yanında Türkiye’ye zarar verenlerle ilgili bir takip birimi olduğu yönünde bilgiler vardı. Son zamanlarda PKK’nın kırmızı listesindeki adamların yakalanması tesadüf değildi. Onlar da tek tek takip edilerek yakalanmıştı. Bugünkü operasyonda bunun bir yansımasıdır.

TÜNELLERE KARŞI TEDBİR ALINMALI

Türkiye-Suriye sınırına bir güvenlik duvarı ördü ama sonrasında alttan tüneller kazıldığı ishitbaratı üzerine bazı operasyonlar gerçekleştirdi.

Tüneller gerçekten terör örgütlerinin sızması üzerine yapılan tüneller. Göçmenlerin ve mültecilerin kazabileceği tüneller değil. İnsan boyunda ve ağır silahlarla geçebileceğin genişlikte tüneller. Bu işi bilen profesyonellerin yaptığı tüneller. Bu konu üzerinde durmak gerekiyor. Karşı tedbirler alınmalı.

Türkiye bunun zamanında farkına vardı fakat bu konuda hazırlıklı olunması gerektiği de ortaya çıktı.

MÜNBİÇ’TE AMERİKA ÜZERİNDEKİ SAMİMİYET TESTİ NE İSE, İDLİB’DEKİ RUSYA İLE SAMİMİYET TESTİ DE O AŞAMAYA GELDİ

Bu operasyon sonrasında bir genelleme yapmak istiyorum. Şu an İdlib meselesi Rusya ile Türkiye arasında kilit bir konu haline geldi.

Çünkü Türkiye’nin buradaki tezi çok açık: Bir, ben mülteci dalgasından en fazla etkilenen ülkeyim. Bu konuda bir dalga olmasını istemiyorum. Ama bu konuda sorun çıkmaması için de İdlib’de terör unsurlarına karşı operasyon yaparken büyük askeri operasyonlarla sivil halka zarar verilmesini istemiyorum.

Ayrıca gözlem noktalarının güvenli olmasını istiyorum. Tezler çok net ve samimi ama bunu yaparken iş şuraya geldi: Artık Türkiye hem Amerika hem Rusya’yla bu coğrafyada bir samimiyet testine girdi.

Yani Türkiye’nin Münbiç’te Amerika üzerindeki samimiyet testi ne ise, İdlib’deki Rusya ile samimiyet testi de o aşamaya gelmiştir. İdlib’de şu açıktır, Türkiye gerektiğinde Afrin’in güneyinde tampon bölge gibi bir alan oluşturup mültecileri orada ağırlamayı düşünecektir.

Bir yanıt yazın