Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov İdlib’de Esed rejiminin saldırıları sonucu Türkiye’nin toplam 14 şehit vermesi, 45 askerinin de yaralanması ardından tırmanan Ankara-Moskova gerginliği sonrası enteresan açıklamalar yaptı.
Türk Dışişleri Bakanlığı’nda ve ilgili çevrelerde yankı uyandıran hatta, bazı noktalarda tepki çeken açıklamaların satır aralarında Rus büyükelçinin resmi konumu itirabiyle dikkatlice okunması gereken noktalar var.
Yerhov, Sputnik Haber Ajansına yaptığı açıklamalarda Türk – Rus ilişkilerinde nasıl bir rotanın izleneceği ve iki ülke arasında devam eden görüşmelerde genel havanın nasıl olduğunun okunmasına dair satır aralarında bazı izler bıraktı.
Rusya’nın Ankara B. Elçisi olması sebebi ile bu açıklamalar daha bir önem arzediyor. Yani Moskova’nın resmi görüşünü yansıtıyor. Deneyimli bir diplomat olduğundan her cümlesini tartarak söyleyeceğini düşünürsek, genel anlamda yaşanan sıkıntıların ortak işbirliği ile çözülebileceği mesajını da verdi. Ancak, Ankara’nın Esed rejiminin saldırıları sonucu verdiği şehitlere olan kızgınlığına yönelik çok da tavrının Esed yönetimine karşı olmadığı bir kez daha teyit edildi. Açıklamalarında Ankara’nın mağduriyetini seslendiren ifadeler pek de göze çarpmadı.
Büyükelçi Yerhov, Türkiye’nin anlaşmanın şartlarını yerine getirmemesinden dolayı İdlib’de çatışmaların sürdüğünü bile iddia etti.
Şimdi aslında siz değerli okuyucularımızın en az bizler kadar berrak bir analiz yeteneği olduğunu bildiğimiz için gelin bundan sonrasını yani Moskova’nın İdlib’de Türkiye ile ne kadar çatışan cümleleri, düşünceleri olduğunu Büyükelçi’nin ağzından okuyalım.
Çünkü bu açıklamaların satır aralarında Esad yönetimine destek de hissediliyor. Bu da Türkiye’nin İdlib’de Rusya ile beraber çıktığı yolda önümüzdeki günlerde sıkıntıların hangi boyutta olduğunu bize açıkca işaretlerini veriyor.
Aynı zamanda Türkiye’nin İdlib’de hem gözlem noktalarını artırdığı, hem de yoğun yığınak yaptığı şu günlerde, süreçte belirleyici aktör olarak Moskova’nın Suriye rejimine de yaklaşımını bir kez daha anlamamızı teyit ediyor. Sözü çok uzatmayalım ve Büyükelçi Yerhov’un sözlerini okumaya başlayalım.
“Bana göre çok daha tehlikeli olan ikinci bir şey var: ortağını ve onun eylemlerindeki mantığı anlama, onun sözlerine kulak verme, onun olup bitene dair seninkinden farklı bir bakış açısına sahip olma hakkının bulunduğunu kabul etmekte bütünüyle isteksiz olunması. Böyle bir eğilim büyük belaya yol açabilir.
‘Çeteler silahsızlandırılmadı ve ‘ılımlılardan’ ayıklanmadı’
Beladan ne kast ediyorsunuz?
Aslında çok basit. Şimdi Türkiye’de çoğunluk Rusya’yı ve güya mutabakatı ‘ihlal eden, saldıran, sivil hedefleri bombalayan’ ‘Suriye rejimini’ suçluyor. Gelin işin aslına bakalım:
Öncelikle, bazıları için Şam’daki hükümet meşruiyetini kaybetmiş olabilir, ama bazılar için de meşrudur, kaldı ki böyle düşünenlerin sayısı az değil. Uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler (BM) üyelerinin büyük kısmı bu hükümeti meşru görüyor. Şam’ı her fırsatta eleştiren ama yine de iletişimi koruyan ve farklı konularda işbirliği yapanlar da var. “Savaş ekonomisi”, bilirsiniz, çok kurnaz ve ilginç bir şey.
İkincisi, Şam ve Rusya’nın ‘ihlal’ ettiği iddia edilen 17 Eylül 2018 Soçi Mutabakatı nedir? Bu ikili bir anlaşma ve bu anlaşma kapsamında taraflar üzerlerine oldukça açık ve net yükümlülükler aldı. Örneğin, Rusya İdlib gerilimi azaltma bölgesinde Türk gözlem noktalarının varlığını ve bölgede askeri statükonun devam ettirilmesini kabul etti. Türkiye de İdlib’de oluşturulan 15-20 kilometre genişliğindeki silahsız bölgeden “tüm radikal terörist grupları”, tanklar, çok namlulu roketatarlar, topçu sistemleri dahil tüm ağır silahları tahliye etme yükümlülüğünü aldı. M5 ve M4 karayollarını trafiğe açma konusunda da mutabakat sağlandı. Ne oldu, teröristler çıkarıldı mı? Yollar açıldı mı? Eğer yükümlülüklerinizi yerine getirmiyorsanız, diğer taraftan yükümlülüklerini yerine getirmesini talep etmeye hakkınız var mı? Anlaşma taraflarının yükümlülükleri ‘diyalektik birlik içinde’ bulunmalı, aksi takdirde eşit partnerlikten bahsetmek güç oluyor.
Sonra. Çeteler silahsızlandırılmadı ve ‘ılımlılardan’ ayıklanmadı. Ne fark eder? Çok şey fark eder. Çünkü teröristler, onları kimsenin silahsızlandırmadığını ve ‘ayırmadığını’ görünce yüreklendi ve geçen yılın ilkbaharından itibaren Suriye hükümet ordusu mevzilerine ve bu arada Hmeymim’deki Rus hava üssüne saldırıları gün geçtikçe artırdı.
‘Sabır tükendi ve Suriye ordusu kendi topraklarının her bir karışını geri alma kararı verdi’
Aralık 2019 – Ocak 2020 döneminde, Suriye hükümet ordusu mevzilerine ve yakınındaki kentlere, ki bunun başında Halep geliyor, saldırılar çok daha etkin hale geldi. Geçen aralık ayında teröristler tank, piyade araçları, havan topları ve toplarla 1400’den fazla saldırı düzenledi.
Ocak ortasında Türkiye ile birlikte İdlib’de bir kez daha ‘ateşkes’ ilan etmeye çalıştık. Ne oldu? Ocak ayının sadece son 2 haftasında binden fazla saldırı meydana geldi, yüzlerce Suriyeli asker, sivil öldü veya yaralandı. Silahlı insansız hava araçları ile Hmeymim’e saldırı girişimleri de devam etti.
Burada da sabır tükendi ve Suriye ordusu kendi topraklarının her bir karışını geri alma kararı verdi. Altını çizerek söylüyorum, kendi egemen topraklarını. Suriye ordusu kendi topraklarında, kendi halkı için savaşıyor. Birtakım sakallı yabancıların dikte ettiği kurallara göre değil, atalarının yaşadığı gibi yaşama hakları için savaşıyorlar. Bu yüzden yasadışı silahlı oluşumların elinden onlarca köyü ve son günlerde de stratejik öneme sahip M5 karayolunu kurtardılar, artık kimse taarruza geçmiş olan Suriye ordusunu geri çeviremez.
‘Türkiye anlaşmanın şartlarını yerine getirmedi, bu yüzden çatışmalar sürüyor’
Bu şartlarda Türkiye’nin gözlem noktaları ne yapıyor ya da ne yapacak?
Soçi’de Türkiye’nin varlığı konusunda anlaştığımızda, bu noktaların anlaşmada belirtilen ateşkesi ve anlaşmanın yerine getirilmesini gözlemleyeceği kastedilmişti. Ama anlaşma yerine getirilmedi, çatışmalar sürüyor ve şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Bu noktalardan ne için gözlem yapılmaktadır? Bu tesislerin işlevi ne? Ki askeri dilde bu noktaların adı aslında ‘mustahkem mevkidir’. Yerel basın, bu Türk müstahkem mevkilerden Suriye ordu birliklerine yönelik topçu ateşi açıldığını bildiriyor. Bu noktalar aslında ‘cephenin’ çok gerisinde kaldı ve orada ne yapıyor?”
Durum aynen bu şekilde. Sorulara verdiği yanıtlar bu Rusya-Türkiye ilişkileri açısından tedirgin edici detayları içeriyor. Önümüzdeki günler Suriye-İdlib ekseninde hassas ve bir o kadar da tedirgin edici gelişmeleri beraberinde getirebilir. Temennimiz tüm gelişmelerin Türkiye’nin lehine ve iyiliğine olması.
Şüphesiz en belirleyici şey devlet aklı, her tür oyuna karşı hazırlıklı olma, birlik ve beraberlikten geçiyor.