Mete Yarar ve Yusuf Alabarda sağolsun, az sonra yazacağım açıklamanın şifrelerini her platformda anlatmaya, insanlarımızı uyarmaya çalışıyorlar. Ben de ilk duyduğumda yazacaktım ama koşturmacadan bir türlü fırsat bulamadım. Açıklama ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya ait. Pompeo, Türkiye Barış Pınarı Harekatı’na başladıktan sonra Fox Business Network adlı yayın organına açıklamalar yapmış ve şu çok kritik cümleleri sarf etmişti: “Bizim buradaki amacımız, ABD-Türkiye ilişkilerini koparmak değil. NATO üyesi Türkiye ile bağlantılı önemli güvenlik çıkarlarımız var. Amacımız, Türkiye’yi bu tür davranışlara girmeyi sürdürme kapasitesinden mahrum bırakmak.”

Evet Türkiye’de dün de bir nebze değindiğim bazı gelişmelerin ve yaşanabilecek olası sıkıntıların şifresi “Amacımız, Türkiye’yi bu tür davranışlara girmeyi sürdürme kapasitesinden mahrum bırakmak” cümlesinde yer alıyor.

Mahrum bırakmak istedikleri, ekonomideki sıkıntılar, insanlarımızın hükümete yönelik eleştirdiği bazı konular değil. Nedir biliyor musunuz? Besledikleri terör örgütlerine karşı yürüttüğümüz mücadele, ulusal güvenliğimiz için Suriye’de attığımız adımlar ve belki de bir daha ekonomik sıkıntılardan yüzlerce yıl söz etmeyeceğimiz Doğu Akdeniz’deki kararlı duruşumuz…

Siz bir Amerikalı yetkilinin Türkiye’de asgari ücretin ne kadar olduğunu vurguladığını gördünüz mü? Siz Fatih’te yaşadıkları sıkıntıları nedeniyle intihar ettikleri belirtilen 4 insan için yabancıların üzüldüğünü mü sanıyorsunuz? Türkiye’de işsizlik oranları umurlarında mı? “Ekonominizi yıkarım” diye tehdit edenlerin Türk insanı neler yaşıyor bilgisi var mıdır sizce? Türk insanını geçtim, Afrikalı için de, Asyalı için de zerre üzülmüyorlar. Varsa yoksa kendi çıkarları. Zulümlerini artırmanın her yolunu buluyorlar.

Diyeceksiniz ki, “Ee bunlar Türkiye’nin iç meselesi, niye ilgilensinler”. Aynen öyle. Terörle mücadele de iç meselemiz. Bununla niye çok yoğun bir şekilde ilgileniyorlar peki? Bırakın dostane, müttefiklik hukukuna uygun bir şekilde ilgilenmeyi, Türk insanını hedef alan her türlü terörist örgüte açık açık destek vermeye devam ediyorlar. Türkiye özellikle 24 Temmuz 2015’ten sonra PKK’sına, FETÖ’süne, PYD’sine, DEAŞ’ına vs. terör ve casusluk örgütlerine karşı ayağa kalktığı zaman Türkiye’nin karşısında terörizmin tam da yanında yer aldılar. 

Ancak bir şeyin farkına vardılar: Dışarıdan, doğrudan saldırarak Türkiye’yi mücadele yolundan döndüremediler… Başaramadılar. Tam tersine bozgun üstüne bozguna uğradılar.

PKK’yı beslediler hendeklere gömüldü.

FETÖ’yü beslediler, 15 Temmuz’da püskürtüldü.

DEAŞ’ı kurdular ve beslediler, içeride ve dışarıda hareket edemez hale getirildi.

PYD’ye binlerce TIR ve uçakla yardım yaptılar, eğittiler sayılı gün direnebildiler.

Pompeo’nun sözlerindeki şifre de bu noktada önem kazanıyor. Türkiye’yi bu tür davranışlara girmeyi sürdürme kapasitesinden mahrum bırakmanın yolu, dışarıdan değil içeriden sarsmak. Son dönemlerde arka arkaya yaşanan gelişmeleri alt alta sıralayın:

– Ekonomik sıkıntılar

– FETÖ ile mücadelede bilinçli veya bilinçsizce yapılan uygulamalardan kaynaklanan gariplikler

– Siyaseti dizayn etme çabaları

– Toplum vicdanını yaralayan açıklamalar ve tahliyeler

– Sosyal medya operasyonlarındaki ciddi artış

– Ve üniversitelerdeki dikkat çekici hareketlilik.

Diğerlerini zaten tartışıyoruz. Son maddede aktardığım madde önemli. Yıllarca üniversiteleri terör örgütlerinin sahasına çeviren ve ancak 15 Temmuz sonrası püskürtülen militanların, yeniden kafalarını kaldırdığı ile ilgili bir haber okuyunca Pompeo’nun sözünü yeniden hatırladım. Veryansıntv’nin internet sitesinde yayımlanan “Terör üniversiteye ‘yatay geçiş’ yaptı” başlıklı haberde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yaşandığı belirtilen bazı gelişmelere dikkat çekildi. Sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim. (Bkz. https://veryansintv.com/teror-universiteye-yatay-gecis-yapti/)

Haberdeki iddialara göre, aralarında dağ kadrosunda da bulunmuşların da bulunduğu yaklaşık 50 terör örgütü yandaşı, yatay geçiş ile DTCF’ye girdi ve bundan sonra ise milliyetçi ve Atatürkçü gençlere yönelik baskılar başladı. Öncelikle şunu belirteyim, bu iddia doğruysa bu örgütlü bir harekettir ve bunun perde arkası iyice araştırılmalıdır.

İkincisi; DTCF’nin öğrenci hareketlerindeki önemini yaşıtlarım ve büyüklerim bilir. Üniversitelerden başlayacak bir kaos hareketi Türkiye’nin enerjisini tüketmeye başlar. Bu örneği geçmişte sıklıkla yaşadık. 

Yaklaşık 100 yıl önce de Misak-ı Milli sınırlarımız içinde yer alan Musul ve Kerkük’ü, yurt içinde çıkarılan Şeyh Sait isyanı ile kaybettiğimizi hatırlatırım. Bu iki kadim Türk kenti elden çıkınca, “petrol yüzyılı” olan 20’inci yüzyılı ıskalamıştık. Şimdi hidrokarbon yüzyılı olan 21’inci yüzyılı ıskalamamak için Doğu Akdeniz’e yoğunlaştık. Ancak içeride yaşanabilecek olası bir kaos, bize Doğu Akdeniz’i, Suriye’yi, Güneydoğu’yu, dolayısıyla en az 200 yıl kaybettirir.

DTCF, bu konuda çok kritik bir fakültedir. Aman dikkat…

NOT: Yarındaki yazımda DTCF’de yaşanan çok ama çok garip iddiaları aktaracağım.

Bir yanıt yazın