7 Eylül herşeyi hareketlendiren, tarafların birşey yapma gerektiğini hissettiği bir zaman dilimi.

O da şundan; aslında harekat psikolojik harekat anlamında bundan iki üç hafta önce başladı. Tweetler atıldı, hareketlilikler oldu, demeçler verildi.

ABD Rusya’yı, Rusya Amerika’yı suçladı. Batı Rusya’yı suçladı, Rusya farklı iddialarda bulundu. Muhalif gruplar ve buradaki bazı terör grupları çeşitli hamleler yapmaya kalkıştı.

Herkes kendince kartların yeniden karıldığını hissederek, özellikle 7 Eylül’deki Rusya-İran-Türkiye zirvesi öncesi, bir hareketlilik içine girdi. Ama bugün artık askeri bir nitelik kazanmış durumda.

Ve bu harekat da anladığımız ve gördüğümüz kadarı ile Rusya ile Suriye’nin ortak bir hava harekatıdır.

Türkiye’nin İdlib’de, Astana ile atılan, Soçi ve İstanbul ile devam ettirilen Türkiye-İran-Rusya arasında anlaşılan çatışmasızlık bölgesi kapsamındaki gözlem noktaları var.

Şu an Türkiye’nin İdlib’de 13 gözlem noktası var.

Rus uçakları Hatay’ın hemen güney doğusundaki noktaları vurdular.

İdlib gibi tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu bir noktada en stratejik konuma sahip olan ülke Türkiye.

İdlib’in batı (Buna askeri stratejide ‘Hatay Çizmesi’ de deniyor) kuzey sektörleri Türkiye’nin kontrolü altında. Dolayısı ile bir İdlib harekatı sözkonusu ise bu Türkiye’nin avantajlar hanesinde Türkiye’nin olmadığı bir süreçte gerçekleşmez.

Bugün yapılan harekata bakıldığı zaman, vurulan bölgeler Hatay sınırına çok yakın noktalar. Ve hemen hemen sınırımızın dibi.

Türkiye’nin başından beri Astana sürecinden beri bir rahatsızlığı var.

Bizim gözlem noktalarımız büyük fedakarlıklarla ve olabildiğince izole bölgelerde, buraların stabilizasyonu amacıyla kurulmuştu.

Türkiye çok büyük risk alarak Han Şeyhun’a kadar gözlem noktası kurdu. Halep’in çok altında kalan bölgelerde Türkiye’nin gözlem noktaları var. Bu gözlem noktaları Reyhanlı’dan gelip, İdlib’in içinden geçerek buralara ulaşılması ile sağlanıyor.

Buradaki gözlem noktalarımızda yüzlerce binlerce askerimiz var. Ve bu askerlerimizin mühimmat, gıda, su ve lojistik ihtiyaçlarının sağlanması için belli aralıklarla ikmal edilmesi gerekiyor. İkmal için de hava imkanları çok sınırlı olduğu için (helikopterlerle pek bir şey sağlayamıyorsunuz) karayolundan güvenli hatlar oluşturulması lazım.

Bu da İdlib denen “bu kaotik ortamın” tam ortasından geçmek anlamına geliyor. Bu açıdan Türkiye bunun alt yapısını oluşturdu.

Fakat, Rusya’nın çıkışına, Trump’ın tweetine, Batı’nın açıklamalarına baktığınızda (Burada İngiltere var, Çin var. Görünen ya da görünmeyen kimlikle de olsa Almanlar da uçaklarıyla gönderdikleri ile var. Birçok servis de faaliyet gösteriyor.) burada bir harekatın olması ve Türkiye’nin de bu harekata karşı pozisyon harekatı başlatması neredeyse kaçınılmaz.

Ama Türkiye bu kez Afrin’deki harekatından yani “Zeytin Dalı” harekatından ya da Fırat Kalkanı Harekatı’ndan biraz farklı bir konseptte olacak.

Haritaya baktığınızda soldan Hatay’dan yani batı sektörü, yukarıdan da Afrin Azez hattında batı ve kuzey sektörlerini kontrol altında tutuyor.

Fakat uzunca bir süredir şu seslendiriliyor; Bu bölgede 3,5-4 milyon insan yaşıyor. 750 bin-1 milyon kişinin hem Esat yönetiminden hem de buradaki zulümden ya da savaş ortamından kaçmak için yukarı doğru tazyikle gidebilir.

Bu ne demek?

Bunların Türkiye’nin sahasına doğru gelmeleri demek. Türkiye bu yüzden Afrin’den farklı olarak (Afrin’de ne yapılmıştı? Şehir merkezi kontrol altına alınmıştı. El Bab kontrol altına alınmıştı. Azez’de operasyon yapılmıştı. Şimdi Türkiye’nin İdlib’e girip burayı tamamen kontrol altına almak, buralarda sosyal, eğitim, sağlık gibi oraları ayağa kaldırmaya çalıştığı bir projesi olamaz. Zaten bu mümkün de değil.

O nedenle Türkiye oraya girmektense Batı ve Kuzey sektörlerinin 10-15 kilometre derinliğinde, bir askeri harekatla ikinci derece bir tampon bölge oluşturacak.Türkiye ilk başta yaptığı hata gibi sınırına kontrolsüz yüzbinlerce kişinin geçtiği bir göç dalgasının önüne geçmek için hazırlık yapıyor. Bununla ilgili önümüzdeki 48 saatte çok kritik toplantılar yapılacak. Şu an yerleri, saatleri her şeyi planlı. Askeri toplantılar, asker-sivil koordinasyon toplantıları yapılacak. Ve artık sayılarını 100’lerle değil binlerle tanımlayacağımız konteynerların taşınması ve harekat başladığında nerelere kurulabileceği, konuşlandırılabileceğine ilişkin ön çalışmalar neredeyse bitirilmiş durumda.

AFAD’a da burada ciddi bir rol düşüyor. Afrin’de önemli ve başarılı bir rol üslenmişlerdi. Ancak bu kez biraz daha güneye inerek yapacaklar.

Türkiye’nin İdlib harekatına dahil olmamızın birkaç seçeneği olacak.

Ya Rusya ile bir şeyler yapabilmek, (ki bu seçenekte Rusya’nın Suriye ile angaje olması Türkiye’yi ciddi anlamda endişelendiriyor.) Suriye’nin fazla inisiyatif alarak bizim gözlem noktalarımıza provokatif atış yapmasından endişeleniliyor ki Rusya bu konuda Suriye’yi devamlı uyardığını biliyoruz.

İkincisi Türkiye’nin bir kargaşa, kaotik durum olduğunda bana fazla yaklaşmayın, ben İdlib’in bir noktasına kadar girer oraya seti çekerim yukarıya da kimseyi çıkarmam aşağıdakilere de karışmam şeklinde bir tutumu olacaktır.

Yani bu kez insani yardım, göçü ileri noktada durdurma, karışıklığın kendisine sıçramasını önleme gibi ana başlıklarla bir planlama var

Münbiç’te ABD ile her nekadar krizler yaşansada ciddi bir askeri işbirliği sürdürülüyor. Bakan Albayrak’ın cümlelerinin de arasında gizliydi, Türkiye kazan kazan konseptini uygulamaya çalışıyor.

Türkiye hem ABD hem de Rusya ilişkilerini kendi milli menfaatleri doğrultusunda bir potada eritmeye çalışıyor. 

Eğer Rusya’ya fazla angaje olduğunuzda İdlib’de çok ciddi sıkıntılar yaşayabilirsiniz.

Hatırlarsanız, Afrin’e harekat sırasında hava sahasının açılıp kapanması sorununu yaşamıştık. Bizim kara birliklerimize destek verecek uçar birlik harekatı kesilmişti. Yaralı askerlerimizin tahliyesinde bile Ruslar bir dakika bizim uçağımız düşürüldü, biz ona karışmayız diyerek hava sahasını kapatmıştı. Bunları yan yana koyduğumuzda Türkiye hiç kimseye güvenmeden ama kendine günlük konjonktürel dostluklarını da değerlendirerek adım atmaya çalışıyor. Fakat İdlib’de bir askeri hareketlilik olursa, Rusya Suriye ile beraber girerse, ya da farklı alternatifler devreye girerse askeri anlamda, Türkiye’nin buna karşı koyması ve kendini güvene alması için bir askeri tampon bölgesi oluşturmak için düğmeye basması kaçınılmazdır. 

kontrol noktaları Astana sürecinin başından beri bir saldırıya uğraması halinde Türkiye’nin bunun kendisine yapıldığını kabul ederek misliyle yanıt vereceğine dair net uyarıda bulundu. Eğer Suriye’nin aşağıdan bir tazyiki olursa (Türkiye Türkmen Dağı’nı da kontrol altına alırsa şaşırmamak lazım) Türkiye buna müdahale edecektir.

Bir yanıt yazın