O kadar sıkıldık ki… Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. “Zulüm 1453’te başladı”, “Atatürk işbirlikçidir”, “soykırımla yüzleşelim” diyen de, İslam’a veya bütün değerlerimize saldıran da Haçlı’nın, Bizans’ın, ABD’nin, İngiliz’in, Yunan’ın, Gladyo’nun tetikçisidir, Türk düşmanıdır. Farklı görünürler ama aslında aynı gücün (bakın işbirlikçisi bile demiyorum) tetikçisidir, aparatıdır. Hani bölücübaşı Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra itiraf etmişti ya “Büyük güçler taşeron kullanır. Ben de taşeronum” diye.

İşte bunlar o taşeronlardır.

Tarihimizle, değerlerimizle uğraşırlar ki, düşmana karşı direnç bilincimiz kırılsın.

Örneğin “Ermeni soykırımıyla yüzleşelim” derler, böylece bilinçaltımıza savunulacak bir ata mirası bırakmamayı amaçlarlar. Biz kendimizi bilinçlerimizde savunamazsak, vücut olarak da direnç gösteremeyiz.

AB’nin bir dönem Türkiye’de hücreler oluşturan eski temsilcisi Karen Fogg bu nedenle bir elektronik postasında “Türk tarihinin hakkından gelmek lazım” demişti. İşte aktardıklarım, Fogg’un bu politikasını uygulamakla da görevlidir. Amaçları nettir: Türk tarihinin hakkından gelmek. O kumpas soruşturmalarına boşuna mı “Ergenekon” ismi verildi sanıyorsunuz.

Atatürk’e saldırmak da böyledir.

Neymiş efendim, “Atatürk İngilizlerle iş birliği yapmış”.

Argümanları ise şu: Osmanlı’yı İngilizler yıkmak istiyordu, Atatürk eliyle yıktılar.

Bunu yazanların o dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik, politik durumundan zerre haberleri yok.

Her yerde isyanlar çıkmış. İngiltere’si, Çarlık Rusya’sı, Fransa’sı, İtalya’sı, Osmanlı’dan koparak kurulan Yunanistan’ı, gizliden gizliye Almanya’sı zaten Osmanlı İmparatorluğu’nun üzerine çökmüş ve gizli gizli paylaşım planlarını yapmışlardı. Osmanlı artık her anlamda bitmiş durumdaydı. Direnemiyordu. Anadolu’yu bile tutacak durumda değildi. Sevr Antlaşması bunun kanıtıdır. Emin olun Sevr hayata geçse, sonrasında bizi orada verdikleri topraklarda bile tutmayacaklardı. Anadolu’yu Yunan’a vermeyi daha o zamanlarda düşünüyorlardı. 1916-1922 yılları arasında İngiltere’nin Başbakanı olan Lloyd George, sonradan eşi olacak olan eski sekreteri Bayan Stevenson’un yazdığına göre Anadolu’da Yunan İmparatorluğu hayali görmekteydi: “Siyasi itibarının Anadolu’daki olaylara büyük ölçüde bağlı olduğunu söylerdi. ‘Yunanlılar başarılı olursa, Versay Antlaşması korunmuş olacak, Türk yönetimi de son bulacak, yeni bir Yunan İmparatorluğu kurulacak’ derdi.”

Yunanistan’ın İzmir’i işgaliyle başlayan süreçte de, bu ülkenin arkasındaki kuvvetin İngiltere olduğu çok net bir şekilde görülmekte. Dünyaca ünlü İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee, 22 Haziran 1920 tarihli Yunan ilerlemesinin tamamen İngilizlerin kontrolünde bir saldırı olduğunu, Yunan subayların saldırı planlarını İngiliz kurmay subaylarıyla beraber hazırladığını yazmaktadır: “Hiç kuşku yok ki, İngiltere Karadeniz Ordusu kurmayları planların hazırlanmasına katıldı. İngiltere Deniz Güçleri de mümkün olan her yerde bu hazırlığın içindeydi.”

İngilizler planları yapmakla kalmamış, bizzat 22 Haziran tarihli saldırıya katılmışlardır. Toynbee, Gemlik’te Türklerle yaptığı sohbetten sonra şunları yazmaktadır:

“Milliciler çekilmişlerdi. Gemlik, Yunan birlikleriyle işbirliği yapan İngiliz donanması tarafından işgal edilmişti. Halen Yunan zulmünün hüküm sürdüğü bölgedeki Yunan Genel Komutanlığı Tümen Karargâhı binalarını daha önce biz (İngilizler) kullanıyorduk.”

Toynbee, İngilizlerin bölgeden çekilirken Türklerin silahlarını topladığını, Yunan işgalcilerine karşı savunmasız bıraktıklarını da açıklamaktaydı.

Yine İstanbul’daki işgalci İngiltere’nin Yüksek Komiseri Amiral de Robeck, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a, “Biz halen Türklerle savaşmaktayız” diye yazmaktaydı.

İngiltere kabinesinin 1, 2 ve 9 Haziran 1921 tarihli gizli toplantılarının içeriği de bu konuda bizlere fikir vermektedir. İngilizlerin Mustafa Kemal’e ve Kuvayi Milliye’ye düşmanlıkları artmaktadır. Lloyd George, Mustafa Kemal’in artık “büyük bir tehlike” haline geldiğini belirtirken, dönemin İngiltere Harbiye Bakanı Winston Churchill bir plan sunmuştur. Bu planda, Yunan ordularının İngiliz komutasına alınması önerilmektedir.

Daha birçok olay ve belge, Yunan ordularının arkasındaki ana gücün İngilizler olduğunu göstermektedir. Buna rağmen Kuvayi Milliye neden ısrarla İngiltere’yi karşısına almak istemez? Özetle şu yanıtı verebiliriz: Bugün PKK/PYD ile mücadelemizde terör örgütünün arkasındaki ABD ve müttefiklerine neden doğrudan saldırmıyorsak, benzer nedenlerle o zaman İngiltere ile doğrudan bir çatışma istemiyorduk.

(Bu sorunun yanıtını bir başka yazımda daha detaylı işleyeceğim.)

Bir yanıt yazın