Tüm dünya Sırp katliamına sessiz kalırken Boşnakların o şanlı direniş günlerinde Bosna’daki insanlık dramını bizzat gözlerimle gördüm.

Boşnakların, kendilerini “medeniyetin hocası” kabul eden Batı dünyasının acizliğine karşı sergiledikleri o duruş hâlâ aklımdadır.

Tabii ki büyük lider Aliya İzzetbegoviç’in sözleri de hepimize ışık tutar; “Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır”…

Türkiye’nin son haftalarda yaşadığı ekonomik saldırının ardından bu sözler bir kez daha aklıma geldi.

Şüphesiz ki ülkeler arasında dostluk yoktur, menfaatler vardır. Ama Türkiye’nin birçok konuda yardımını isterken ve alırken, zamanı geldiğinde menfaatin sessizliğine bürünenler de dikkat çekiyor.

ABD GÜCÜNÜ TEST EDİYOR?

Amerika’nın Türkiye’ye yönelik Rahip Brunson’un tutukluluğu bahanesi ile başlattığı hücum, tüm dünyayı ilgilendiren bir meseledir.

Neden mi? Çünkü Amerika Türkiye üzerinden bir teste kalkıyor. Eğer ekonomik şantaj ve baskıyla istediğini alabildiğini, dünyaya Türkiye üzerinden gösterebilirse; diğer ülkeler üzerinde de bundan sonra istediklerini almak çerçevesinde bu yöntemi deneyecektir.

Ama Türkiye üzerinde bu yöntem başarılı olmazsa, ABD beceremezse, bu kalkışması kursağında kalacaktır. İşte tam bu noktada durumu ilk fark eden Almanya oldu.

Alman bakanlar ve Başbakan Merkel’in açıklamaları Amerika’ya karşı art arda geldi. Ama en ilginci de İtalya’dan yapılan açıklamaydı. İtalya’da bakanların yanı sıra başbakanlık müsteşarı açık açık sıranın kendilerine de gelebileceğini böyle bir saldırının yapılabileceğini söyledi.

İtalya Başbakanlık Müsteşarı Giancarlo Giorgetti, “Böyle bir saldırıyı bekliyorum. Piyasalarda avını seçip harekete geçen aç spekülatif fonlar bulunur. 1992 Ağustos sonunda ve 7 yıl önce Berlusconi’yle neler olduğunu hepimiz gördük. Yazın borsada az hareket olduğunda bu, ülkelere yönelik agresif girişimlere neden olabilir, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi.” ifadelerini kullandı.

Katar’ın son çıkışı anlamlıydı, bununla birlike Çin, Rusya, İran, Azerbaycan, Lübnan ve Pakistan’ın saldırıya yönelik açıklamaları da Türkiye’nin hafıza defterine kaydedildi.

Fakat en başta dediğimiz gibi bu açıklamalar bizi hemen duygusallaştırıp iyice bu ülkelere de yaklaştırmasın ama onların bu duruşuna da teşekkür etmekten geri kalmayalım.

Yalnız bir ülke var ki, başta sözünü ettiğimiz İzzetbegoviç’in o meşhur sözünü bize bir kez daha hatırlatıyor; İngiltere…

İNGİLTERE KİMİN YANINDA?

Başından beri, dünyanın diplomasi ve perde arkası oyunlarının büyük ustası olan İngilizler bu krizde nasıl pozisyon alacak, diye merak ediyorum.

Çünkü daha kendileri, Amerikan büyükelçisi tarafından bizzat kendi başkentleri Londra’da İran’a ambargolar konusunda adım atmazlarsa “cezalandırılacakları” konusunda açıkça tehdit edildi. Yani, kendi tanımlarıyla, “Güneş batmayan İmparatorluğun” başkenti Londra’da…

İngilizlerden şu ana dek, iki müttefikin arasındaki krizde “tarafsız!” kaldıklarına yönelik açıklamalar geldi.

Size ufak bir dış politika diplomasi hatırlatması; İngilizler “tarafsızız” diye bir açıklama yaparsa bilin ki ciddi taraf tutuyorlardır ve bir işler karıştırıyorlardır!

Tıpkı geçen hafta Uzak Doğu piyasalarından ataklar başladığında, İngiliz bankalarının Türk lirasına operasyonlarda baş aktörlerden biri olarak çıkması gibi…

Yani normalde bu aralar Türkiye’ye birçok önemli projede yakın gibi görünen İngilizlerin kafasında yine neler dönüyor bunu zamanla göreceğiz, bunu doğrudan Amerika ile yakınlığına bağlamak da bence biraz acelecilik ve sığlık olur…

Hatta İngilizleri kısa süre içerisinde Amerika ile barıştıran bir pozda görürsek de şaşırmayalım, dediğimiz gibi dış politikada sadece menfaatler vardır, dostluk yoktur. Duygusallığın da yeri yoktur.

Bizim için önemli olan Türkiye… Kendimize herhangi bir ülkeye yakın hissetmek zorunda değiliz. Konjonktürel ve mevsimsel müttefiklikler şüphesiz olacaktır. Bunlar da bizim menfaatlerimiz ölçüsünde gerçekleşecektir. O nedenle Amerika ile yaşanan bu sarmal da belki bir süre sonra çözülecek.

Önemli olan bizim bu sistematik saldırıda öğrendiklerimizi hiç unutmamamız! O da; ekonomiyi kırılgan hale getirip saldırıya açık hale sokmamak.

Bu milletin zor zamanlarında istediğinde nasıl bir araya geldiğini de akıldan çıkarmamamız gerek.

Eğer bir krizden çıkmak için herkes elini taşın altına sokacaksa, bunu sadece 15 Temmuz’da bu ülkeyi kurtaran halk yapmamalı, asıl dolarını bozdurması gerekenin büyük holdingler olduğunu da onlara hatırlatmak gerek.

Üretmek, teknoloji geliştirmek ve en önemlisi sürekli birbirimizi yememek de büyük önem taşıyor.

Ve aklımızın bir köşesine, kucağında bebeğiyle sığınacak bir vatan ararken Macaristan’da çelme takılarak yere düşürülen o mülteci babayı da yerleştirmeliyiz.

Bir yanıt yazın