Bu aralar yalnızlıktan aşktan konuşmak sanki virüsle gelen bir yan bakterinin beyinleri belli belirsiz şartlandırması gibi bir şey…

Yalnızlık, aşk…

İnsan çok da anlamadığı şeylere fazla dahil olmamalı… Yoksa kafası karışır ve onca zaman doğru bellediklerinin yanılgısında canı acır ki keşke öyle kalsa daha ötesi bazı pişmanlıklar yaşanmışlığın onca ötede oluşunda hayata başlayıp beraber yürüdükleri için ağır yıkım olur…

Ondandır fazla zorlamamalı ya da fazla kafa yormamalı öyle feylesof hallere ya da çözümlemeli soru cevap durumlarına… Gerek var mı?, yok tabii… Ne güzel çiftleşmişsin, üremişsin anne baba dede nine… Ya da benzer eş anlamlı hitap sıfatları… Yine söylüyorum ara ara insan da soru cevap ya da yanlışı doğru ile değiştirme merakı ya da gelip gitmeli manik ya da depresif hallerin belli belirsiz durumları cereyan edebilir, ama zorlamamalı bunu söylemekten, yazmaktan bazen tuhaf bir iğretilik duyarım. Fakat sende fazla olmayanı oldu gibi algılayıp saksıyı ruhu o heyecana dahil edip o karmaşıklığı yaşadım yaşanıldı diye göz açıp kapatmalı heyecanlara kurban edersen sadece sana değil senin içinde olduğun ana da yazık olur…

Bazı şeylere ömrün içinde bir damardır yaşayanla doğup büyüyen öyle alıp yaşayıp bir köşeye konacak türden bir şey değildir… Mesela yalnızlık fazla sokulmayacaksın bildiğin kelimedeki yalın anlaşılır sandığın tekil bir şey değildir o onu anlamak istemekle anlaşılır olanı anlamaya çalışmak farklı şeydir ya da ara sıralı tek nefes almalı anlarla bir tutup bilirim hallerini anladım tavrıyla kimlik edinme…

Sana sadece yalnızlıkla ilgili sonsuz sayfa yazarım vakitsel nicelliğe baş kaldıran türden… Ya da aşk… Öyle tenin tende arzuyla coşup zevkle dinlenmeleri değildir… Ya da kalan ömründe bir türlü kabul etmediğin hayatın nefes alıp vermeli süren dinamizminde yarınsal sigorta ya da yürürken elinin sıcaklığıyla yaşadım yalanının şahidi de değildir o can…

Aşk üremeyle gelen doğan bir cana ortak nefes olmanın birlikteliğiyle iyi kötü bir ömür tasviri de değildir… Ya da senden olup yalnızlığında evlatla süren ömre bir yoldaş bulup onunla yarınlara gitme telaşı da değildir… Aşk zehirdir içemezsin, içtin ölemezsin… Göz yaşın o acının akıttığı türden olmaz gülüşlerin de öyle bir türlü yüzünde belirmez o huzurun acının çizgisi…

Şizofren bir ataktır… her şey sendedir… Her şey o ruhunun çizdiği resimdir… Dinlediğin her müzik baktığın her resim yaşadım sandığın anın dışında kocaman bir yaşanmışlığın gölgesindeki diğer boyutun an’ıdır…

Yalnızlık ve aşk…

Marifetinde olamayacağın bir şeyin becerisini var sanma…İnsan sevdikçe insan diyor… Öleyim hemen o an ve hiç yaşamamış olayım… Zeka sanılan soyut var oluş kabiliyeti intihar ediyor ama kimse görüp duymuyor şahit de yok… İnsan sevdikçe insanmış… Sevmiyorsa ya da sevmek gibi bir eyleme sırt dönerse bu güzide varlığa dahil olmayacak…

Bir de aşk gibi tanrısal sihirli bir kurgunun izahata taşınma gayreti var sevgili ademin hayata anlam verme çabasında… Aşkın ne melanet bir sanrı olduğundan bihaber…

Yaşadıklarının aşk olduğu öğretilmiş ve benzer hallerin ortak yalanlarıyla körler sağırlar… derken derken…yeryüzünde kocaman bir yalan doğruyla yer değiştirmiş nasıl ki usla doğan tanrı inancı varsa benzer halde bir aşk hikayesi doğmuş…

Yaşadın ne güzel , artık ömrün bitiyor ve ardına bakıyorsan toplumsal genel geçerlerle ve ussal kurguların gerçeklere dair çektiği o ağır perdelerden doğan yalan dünyanla doğrulardan uzak ya da hepsine kör sağır yaşamışsın ama oluyor mu oluyor bir anda son nefesine bütün doğrular sığıveriyor ama başka bir nefes yok artık…

Gecenin bir saati bahçeden gelmişim hala üzerimde iş kıyafetleri hiç aklımda olmayan şeyleri yazdım nereden nasıl oldu ben de anlamadım…

Esasen bir gün oturup evden hiç çıkmasam sanırım bir kitap doğacak kadar içsel patlamalar var fakat bir türlü şartların oluşup filizlenemediği…

Ha bir de kendiyle mutlu olamayıp iki kişi olunca bir halt olacağını sananlar bence sizin bir candan çok bir doktora ihtiyacınız var…

İnsan önce kendine aşık olur bunu becerebiliyorsan artık korkma her haltı becerebilirsin… Ama becerdim sanıp insanların ruhlarını becerecek piyeslere tenezzül etme yıkımın ve yıkımın zaman ve insan gibi kıymetlere lüzumsuz yüktür…”Ohhh ulen garip bir rahatlama kime neden nasıl içerlediysem…

Sanırım okuyup bitirdiğim kitaba dair belli bir kurguyla sitem hali gibi geldi bana bu… Yoksa kırda bayırda dağda ovada bu hallerin cereyanına dair bir yaşanım sanırım hiçlikle örtüşen bir şey olurdu…

Bir yanıt yazın