-Sanırım unutamamışsın…!

-Kimi?

-O’nu işte.

-O kim?

-O işte…!

-Yahu o kim? işte unutulmayan, neticede onu unutmayan usa dair iddia sahibi sensin, unutmadığı söylenen beyin de benim.

-Beynin değil gönlün unutmamış…

-Ulen yok öyle bir şey gönül mönül. Bunlar hep edebi durumlarda alınan keyifli virajlar. Esas marifet hep beyindir… Unutma, unutmama durumları insan olmamıza dair anlatımda tarif sever haller… Her ayrılık yanına unutmayı da alır ama vefa tadında hatıra keyfinde ömrüne misafir edersin dünü… Yoksa unuttum, unuttu halleri yaşanmışlığın sığ ve hazdan beslenen   yanının yalan dolan sözlerle yaşadık bitti tarifine saklanmış çirkin hazsal  yaşanımlarıdır…

Sen mevzuya gel yani diyorsun ki; O’nu hala unutmamışsın ve gerekçende hayata dair yaptığım tasvirlerde verdiğim örnekler… Peki o zaman dün yaşadım dediğim özünde gönül olan tarifi aşkta saklı her şeyi çıkar ömrümden geriye ne kalırsa onlarla hasbıhal edelim ne dersin?

-Bana demagoji yapma kelimelerle portre marifetini bilirim ve ne demek istediğimi iyi biliyorsun. Fakat doğruyu kabulden kaçıyorsun bazen unutulmayan, unutturmayan haller, yaşanımlar, dünler, anılar vardır. Ve sen de O’nu unutmamışsın…

-Herkes, her şey bir gün unutulur… Kimi hemen, kimi yarın, kimi biraz zaman alır. Eni sonu ne kadar inat etse sende kalacağım diye eni son nefesle nefessiz kalıp unutulanlardan olur. Ama eni sonu unutulur…. Bu durumda unutulmayanın marifeti değildir, kalmasına dair evetler aksine gönlün kendi içindeki vefa ricasıdır. Yoksa her şey bir su damlası kadar varlık yokluk misalidir… Her ayrılık çantasına unutmayı da alır sadece kelimedeki ad duyguda vefayla örtüşür… Yaşadıklarımızın gönlümüzdeki gülüşüdür ömrümüz… Mevzuyu sığ bir şekilde unutmak, unutmamak durumuna taşıma. Yoksa, söz biter suskunluk başlar… Ben ömrümde kimseyi unutmadım, kaldı ki bir kişi ile ömrüm unutmaya hapsolsun…

-Yani unutmadım ama senin tarifindeki eylem halinde bir durum değil diyorsun… Ara ara mevzuya dahil olduğunda ses tonun, tavrın cümle aralarındaki bekleyişlerin susup susup uzaklara bakışın ve ne zaman bir biçimde konu oraya gelse açılmamasından değil de açılıp hatıralara gidip gelmek gibi bir gönüllülük var halveti ruhuyende. Yoksa durup dururken mevzuyu O’na getirmezdim. Hala o tazeliğini koruyan bir yara ve kapanmasından korkup unutulur telaşında bir kaygı var. Sanki bir türlü itirafında kalmaktan yana olmadığın…

Ne zaman uzun süren gecelerde ayılması zor sarhoşluklarımız olsa, öyle bir dalıyorsun bazı şarkılarda bir türlü çalmasını istemediğin ama çalarken hayırında kalmadığın ve öyle kapanıyor ki gözlerin sanki açılmadığı kadar büyük açılmışlıkla. 

Bakabildiği kadar uzakları gören halde. Yani be adam bilirim bazen çantaya alınan unutmak direnir saklar kendini bilirsin bir yar vardır yanında ve bilirsin   anıların incinmişliği olur.

 Özlemlerde uzun kalmak ve o acıyla yüreği yormak ve inkârı da gıcık bir tiksinçliktir kabulü.

Desen gönül kendinden soğur ne melanet bir aymazlık olur ikisi arasında evet hayır telaşı ama unutmamışsın ulan işte unutamamışsın. Ne dolanırsın ki sağından solundan unutmamışsın. Ama asiliğinde baş kaldırır duygularla değil, biraz olsun eğilleşmiş haliyle dinginliğini korur bir hasret. O hasretin anıları olur olmadık zamanlarda ruha üfleme haliyle zaman zaman hatırlama durumları da, be can neyi nasıl neden kimi diye kıvranıp durma….  Bazen unutmamak unutmaktan iyidir… Bunu kendine ihanet göğsünde olana rezalet belleme herkesin her söze tarifi başkadır can… Rahat ol bilirim hangi sözün sende nasıl ad edindiğini kaç kez gördüm kaç kez bildim ezberim oldu…

-Anladım   can anladım… Hangisini unutabildik ki O’nu unutalım… Ussal kabiliyetten mahrum olduğumda gidecek olmasından tedirginlik duyduğum ama bugün zaman zaman ruhuma dokunuşlarında. Canımı acıtır o görünmez sızıların, soğuk soğuk terletir durumlarından usanmamamdandır bazen böyle can havliyle kaçışlarım… 

Bir zaman çok sarhoş olmaktan çok korkardım  kontrolden mahrum  keder  keyfinde olmadık halleri sabahın uyanmışlığında  ürpertici utançlarıyla karşılaşırım diye… Aşılması zor bir durumdu bunu da aştık… Sevda zordur her yürek için ama sızısı da  huzuru  da keyfi de ömrün tarifinde saklı en  hatırlı hallerdir… Yakın zamanda gönlüme misafir can öyle demişti; soyundum geldim dün bende sadece hatıra anı, ne yara ne acı  sadece yaşanmış ve  hatıralarda kalma kıymetinde bir yaşanmışlık…Yaralarını sarıp ömrümü zindan edeceksen iyileş gel yoksa ne yaranı saracak zamanım ne de yarana merhem olacak ilacım var demişti… Bak işte bu da dünden, bu da gönlümüze dokunan elden, bu da ussal dinginlikte. Zaman zaman ya bir çift gözle ya şimdi olduğu gibi demişlerle an’ın için bir değer… Hangisini unuttuk ki birini unutabilelim… Ama her söz kendi ussal kabiliylerimizde tarif taşır bunu da unutma…

-Esasen hiçbir güzel dün unutulmak istemez hep hatırda kalmak ister hep anılmak hep yaşanmak ama bilir ki sızıdır, acıdır artık ne hazmı ne beklenip bakılır sefası kalmıştır.  Kalsa acı, gitse keder, bir türlü arası olmaz o da bilir.  Ama sussa konuşmasa da kalmak ister çantaya aldığı unutmayı hatırlamaktan korkar. Sonsuzluğu ister, arsız bilinmekten çekinir ve bitmiş olmanın eksikliğini taşır kalayım demelerinde. Yeni gelene dair ayıp hissi kaplar utanç misali ondandır en uzun ve ağır suskunluğu… Ne konuşur ne bakar sadece eğik bir boyun ve dilsiz sessiz sadece bir köşede görünmez olmayı seçer. O bile yeter bir hazdır kabulü dışında bir köşede ona hatır yükleten…

Sana unutmadın derken haykıramadığım ayıbımı yüklüyorum cümlelerime. Yoksa bilirim hal nedir, tarif neye mana yükler. Ama sana söylerken saklı günahlarımdan kurtulur gibi bir hisle huzuru yakalayabileceğim umudu vardı düşümde. Ama sen konuştukça sözlerin umuda dönüştü can sağ olasın, var olasın… Unutulmayanlara içelim… Hiç unutulmasınlar, ama  ne görünsünler, ne bilinsinler, ne acıtsınlar, ne özlensinler, ne gönülde olana dair utanç taşısınlar, ne de özlemle ahlara, vahlara taşınsınlar… Hiçbir şiir onları taşımasın bize hiçbir şarkıda sadece vefa kıymetinde dünde olanlardan olsun… Onlar kirlenirse ömür kirlenir biz kirleniriz… An düne gönül bağlarsa, zaman hiçliğe dahil olur, yiten biz oluruz, ayıbı da olmaz bunun, kaybı da bildiğim yarımlıktaki acı hiçliktir…

-Can esasen bu gezegende hepimiz dünün tekrarıyız ve ne varsa sözcüklerle resmettiğimiz her şey birbirimizdeki benzerliklerin farklı boya ve şekillerle tarifidir rahat ol… Kimsenin kimsede günah çıkarmasına hiç gerek yok. Eni sonu hepimiz birbirimizin az çok benzeriz. Yeter ki onursuz olmasın, ötesi zaten benzerlikteki özne farklılıkları… Artık sarıldıklarımızın kıymetinde yitmesini istemediklerimizin bugün düne dair tarifinde unutulmayan ölü aşklardan olmaması için ne varsa hayata dair umut ve sadakat hepsini vermeliyiz. Her şeyi layık olduğu yerde bırakıp an’ın kıymetinde zamana sarılmalıyız…

Unutma azalan ömrün telaşında olmamalı hayata dair kaygı. Esas telaş hayatımızdakilerle yaşayamadıklarımızın utancı olmalı. Onlara ömrümüzdeki varlıklarının kıymetinde sevgi saygı sadakat tadında bir aşk olsun. Yaşadığımız yoksa unutmak, unutmamak insani bir eylem yeter ki özünde utanç, keşke, eyvah ve düne dair yazısız sözsüz … Onursuz bir yaşanım olmasın… Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz…

Bir yanıt yazın