Eskiden fısıltı gazetesi vardı. Bir gerçeği veya yalanı yaymak için kulaktan kulağa dolaştırmak amacını taşıyanlar, bu gazeteyi devreye sokarlardı. Başlatılan bir söylenti, en kısa zamanda o bölgenin veya ülkenin en ucuna kadar ulaşır, hedefe varılmış olurdu. Örneğin Kuvayi Milliye mücadelesi başladığında bu gazete devreye sokulmuş, Anadolu’nun en ücra köşesine kadar “Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde bir avuç Türk’ün kurtuluş mücadelesini başlattığı” bilgisi ulaştırılmıştı. Bu sayede halk bilgilendirilmiş ve Kurtuluş mücadelesinin yanında saf tutmuştu. Yani olumlu yönleri vardı. Ancak fısıltı gazetesini halkı korkutmak veya galeyana getirmek için de kullananlar vardı. Örneğin geçmişte yaşanan birçok provokasyonda bu söylentiler karşımıza çıkmıştı. Şimdi fısıltı gazetesinin yerini sosyal medya aldı. Bu mecra, bilgi paylaşımı yapmak isteyenlerin yanı sıra provokatörlerle de dolu. Son üç günde yaşanan iki olay bu gerçeği bir kez daha ortaya koydu.

Birincisi Van Büyükşehir Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirilen Van Valisi Mehmet Emin Bilmez’in, HDP’lilerin indirdiği Cumhurbaşkanı Erdoğan fotoğrafını astırırken ortaya çıkan görüntü. Görevliler Cumhuriyetimizin kurucusu, lideri Atatürk’ün fotoğrafını alıp sol tarafa asarken, sağ tarafa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını astı. Ancak bu görüntünün sadece Atatürk fotoğrafını indirme bölümünü alan bir kesim “Atatürk fotoğrafı indirildi” diye sosyal medyada yaygara kopardı. Bu yaygarayı koparanlar arasında siyasetçilerin bile olması dikkat çekiciydi. Şehit Vatansever Gazeteci Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın” sözünü, onu takip ettiğini söyleyenlerin uygulamamasına mı yanalım, muhalefet hırsının gözleri kör ettiğine mi, bu olayı PKK terör örgütünün kıs kıs gülerek izlemesine mi, bilemedim. 

İkincisini, Ege bölgesinde sadece ağaçlarımızı değil, yüreğimizi yakan o yangın sırasında gördüm. Bir provokatör veya cahil, eline almış cep telefonunu, “karşı yangın yöntemi” ile yangına müdahale eden orman görevlisi ve arkadaşlarını çekerek “Bu ormanı bu yaktı” diye bağırıyordu. Bu orman görevlisi, iki gündür sosyal medya üzerinden adeta linç edildi. Öncelikle bu çekimi yapan kişi bir an önce soruşturmaya tabi tutulmalı. Bir polisi terör veya cinayet soruşturmasından alıkoymak suçsa, bir orman görevlisini de bu şekilde bile olsa yangını söndürmekten alı koymak suç olmalı. “Cahildim, bilmiyordum” demek gerekçe olamaz. Şunu düşünün: bundan sonra, olası yangınlarda bu yöntemi bu devlet kime kullandıracak? Hangi görevli bu taktiği uygulamak ister? “Linç edilirim” korkusu taşımaz mı? 

Olayın bir başka boyutu da, bu görüntüleri ve provokasyon mesajlarını kuvvetle muhtemel FETÖ bağlantılı sahte hesapların paylaşması. Çünkü ormanlar, özellikle Kaz Dağları üzerinden yapılan tartışmalar sonrasında, toplumun sinir uçlarından biri haline getirildi. Böylece, en küçük yangında tepki bile devlete yönlendirilmeye çalışıldı. Oysa bu yangınlarda, terör örgütünün parmağı olması ihtimali çok ciddi olarak inceleniyor. Evet, özellikle İzmir’de, aynı anda birden çok yerde başlayan yangın gözleri, bu konuda geçmişi tüm eylemleri gibi kirli olan terör örgütüne çevirdi. 1990’lı yıllar ile 2000’lerin başında özellikle Ege ve Akdeniz bölgesindeki birçok orman yangınını bu terör örgütünün militanları çıkartmıştı. İzmir’de 5 Mayıs 1995 tarihinde yakalanan Çiya kod adlı Mehmet Mavak isimli terörist, Yunanistan’da eğitim aldıkları kampa gelen terör örgütünün o dönemki sözde Avrupa Sözcüsü Ali Sapan’ın, kendilerine “genellikle Türk turizmine ve kamu kurum ve kuruluşlarına büyük darbeler indirmemizi istiyordu” talimatı verdiğini itiraf etmişti. Örgütün Yunanistan ayağı ile ilgili bu çalışmalar halen devam ediyor. Son 3 ayda bölgede çıkan bir çok yangının arkasında da terör örgütünün kontrol ettiği Halkların Birleşik İntikam Milisleri isimli terörist yapılanma bulunuyor. Örneğin;

– İzmir Menderes ilçesi Özdere’de oteller bölgesi olarak adlandırılan bölgede 1 Temmuz günü çıkan büyük yangınları HBİM üstlenmişti. Terör örgütü, Türk turizmini hedef almaya devam edecekleri tehdidinde bulunarak, yerli ve yabancı turistleri bölgeyi terk etmeye çağırmıştı.

– Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı turistik Dokuzçam köyünde 4 Temmuz 2019 tarihinde çıkan ve geniş bir alanı küle çeviren orman yangınını yine HBİM üstlenmişti. Teröristler eylemi Türkiye’nin terörle mücadelesine yanıt ve Türk turizmine zarar vermek için yaptıklarını açıkladı. 

– İstanbul’da Kartal Aydos ormanlarında ve Muğla’nın Datça ve Milas ilçelerinde Temmuz ayı başında çıkan büyük orman yangınlarını yine aynı örgüt tarafından çıkarıldığı anlaşıldı. Muğla’daki yangında birçok köy boşaltılmıştı.

İzmir’deki başta olmak üzere son dönemde çıkan yangınların, güvenlik ve istihbarat bürokrasisi tarafından da araştırıldığını öğrendik. Konuştuğum çok sayıda istihbarat uzmanı bu çerçevede değerlendirme yapıyor. Dikkat çekilen üç nokta var:

– Zamanlama: Aktardığım gibi orman hassasiyetinin yüksek olduğu bir dönemde bu yangınların çıkması tesadüf olarak değerlendirilmiyor.

– Çıkış noktaları: Yangınların aynı anda birden fazla noktada çıkması normal görülmüyor.

– Hava durumu: Hava sıcaklığının yüksek olduğu değil de düştüğü ve rüzgarın etkili olduğu dönemde bu yangınların çıkarılmasına dikkat çekiliyor.

Özetle, bu yangınların sorumluları elbette soruşturmalar sonucunda çıkacaktır. Terör örgütü militanları, Kandil’deki terör elebaşlarından “yalnız kurt” eylemleri yapma talimatı aldığı için, şüphelilerin başında geliyor. Uzmanların varsa söndürme sürecindeki aksaklıkları dile getirmesi gerekiyor. Ancak sosyal medyada her gördüğünüze lütfen balıklama atlamayın. Bilgi sahibi olun, sabredin ve gereken yapılmazsa o zaman eleştirinizi yapın. Sadece sizlerin değil, bu ülkeye yürekten bağlı olan herkesin ciğerlerinin yandığını bilin. 

Bir yanıt yazın