Dünkü yazımda meslek hayatı FETÖ ile mücadeleyle geçmiş ve bu nedenle Askeri Casusluk kumpasında terör örgütü tarafından hedef alınmış Kara Kuvvetleri Hukuk Hizmetleri Başkanı (Adli Müşaviri) Hakim Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu’na yönelik soruşturma sürecinin önemli ayrıntılarını paylaştım (Bkz. https://www.superhaber.tv/fetonun-kamikaze-saldirisi-mi-makale-196175) Yazımın sonunda da olayın bazı diğer ayrıntılarını ve Yüzbaşıoğlu’nun neden hedef alındığını bugünkü yazıma bıraktığımı belirttim. Bugün bu bilgileri sizinle paylaşacağım.

Bu sorunun yanıtını vermek için sizleri 15 Temmuz 2016 gecesine götürmek istiyorum.

FETÖ’nün kendisine verilen vekalet üzerine yaptığı bu işgal girişimiyle ilgili araştırmalarımda bu süreci takip eden yargı muhabiri arkadaşlarımla çok sayıda sohbetim olmuştu. Aktardıkları bilgileri bir gün bir yerde yazmak gerekir diye not etmiştim.

Arşivimi karıştırırken o notları buldum. O notlardan biri de o geceye ilişkindi. Bir gazeteci arkadaşım o gece, o dönem Başsavcı Vekili olarak görev yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın, FETÖ’cüler ortalığı kan gölüne çevirdiği sırada hemen harekete geçtiğini ve gözaltı talimatını hazırladığını anlatmıştı.

Aynı şekilde Savcı Can Tuncay’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda hukukçu harekete geçmişti. Aynı şekilde Ankara’da da çok sayıda Cumhuriyet Savcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını tehdit eden bu terör örgütüne karşı teyakkuza geçti.

Düşünün, terör örgütü tüm gücüyle saldırıya geçmiş, saldırının püskürtülüp püskürtülmeyeceği henüz net değilken bu insanlar adeta kelleyi koltuğa almış ve her şeyi göze alarak bu terör örgütüne karşı ilk hukuk taarruzuna hazırlanmıştı. Bunlar arasında asker hukukçular da vardı. Biri de Hakim Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu’ydu.

FETÖ’CÜLERE RAĞMEN DURSUN ÇİÇEK’İ TAHLİYE ETTİ, SÜRÜLDÜ

Çünkü Yüzbaşıoğlu, FETÖ’nün kumpaslar döneminde örgütün tekerine çomak sokanlar arasındaydı. Örneğin, İrtica İle Mücadele Eylem Planı iddiası üzerine kurulan kumpas üzerinden gözaltına alınan emekli Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’i serbest bırakmıştı.

Yüzbaşıoğlu, bu karardan sonra hedef haline gelmiş, adı İzmir Askeri Casusluk davasında geçirilmişti. Yüzbaşıoğlu, mahkemedeki görevinden alınarak 2015’te Jandarma Genel Komutanlığı Hukuk Hizmetleri Başkanlığı ve Adli Müşavirliği İdaresi Davalar Şube Müdürü olarak atanmıştı. Yüzbaşıoğlu’nun, bu atama sonrasında o dönem yakın çevresine “Cemaat, Dursun Çiçek kararı nedeniyle beni görevden aldırarak, Mamak Askeri Cezaevi’nin bulunduğu kışlaya atayarak, seni de tutuklarız mesajı verdi” demişti. (Bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/576031/Cemaat_magduru_h_kimler_gorevde.html)

KRİPTO FETÖ’CÜLERİ BULAN EKİP

Çok şükür 15 Temmuz işgal girişimi püskürtüldü ve sonrasında bilinen süreç başladı.

FETÖ’cülere yönelik yürütülen bu soruşturmalar, davalar döneminde diğer kahramanlar gibi dik duran isimlerden biri de yine Mehmet Yüzbaşıoğlu’ydu. Yüzbaşıoğlu, oluşturduğu FETÖMETRE ile çok sayıda kripto FETÖ’cüyü bulan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı ile birlikte özellikle kripto teröristlerin tespiti için ciddi bir mücadele yürüttü. Neden mi? Hafızalarımızı tazeleyelim:

FETÖ sadece terör değil aynı zamanda sadece ülkemizin değil, insanlık tarihinin gördüğü en korkunç istihbarat yapılarından biri. Bunun en önemli nedeni, bu örgütün militanlarının terörist başı Fetullah Gülen liderliğinde oluşturulmasından itibaren tasmasını tutan istihbarat örgütlerince iyi eğitilmeleri. Örgütün en önem verdiği örgütlenme alanlarından birisi de “mahrem” alanlardan biri olarak tarif ettikleri Türk Silahlı Kuvvetleri’ydi.

1980’li yıllardan beri terör örgütü, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz içerisine sızmaya başladı ve 1990’lı yıllardan itibaren bu sızmayı sistematik hale getirdi.

Terörist başı Fetullah Gülen’in 1980’li yıllarda örgüt mensubu Hava Harp Okulu öğrencileriyle yaptığı bir sohbet toplantısında “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede, maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” ve “İçki içebilirsiniz, amirinizin bütün işlerini halledin ki sizden vazgeçmesin” şeklindeki talimatlarıyla örgüt maalesef TSK içinde kendini gizlemeyi başardı. Kumpaslar sürecinde de deşifre olan militanların tasfiyesi engellendi, tam tersine o militanlar öne çıktı. Bu tasfiyede en etkili olan yerlerden biri de Genelkurmay Adli Müşavirliği’ydi. Mehmet Yüzbaşıoğlu’nu şikayet eden Muharrem Köse, bu görevi yıllarca sürdürdü. Kumpaslar sürecinde terör örgütünün önünü açan çok sayıda karara imza attı.

15 Temmuz sonrası çok sayıda militan temizlenmesine rağmen, FETÖ’nün örgütlenme yapısı itibariyle kripto unsurlar kendini gizlemeyi başardı. İşte Cihat Yaycı’nın kripto mahrem hizmetler sınıfına mensup FETÖ üyelerinin tespitine yönelik özel şablon ve 64 temel kriter ile 209 alt kriter üzerinden oluşturulan özel sistem sayesinde bu unsurlar tek tek ortaya çıkarılmaya başlandı. 15 Temmuz’un üzerinden uzun süre geçmesine rağmen yapılan operasyonlar işte bu mücadelenin sonuçlarıydı. Mehmet Yüzbaşıoğlu da bu mücadele çok ciddi katkılar yaptı. Yüzbaşıoğlu, kripto FETÖ’cülerin iletişim yöntemi olan ankesörlü telefonla yapılan örgütsel faaliyeti ortaya çıkaran ve bunun soruşturmalarını yürüten ekipte de yer alıyordu. Bu yüzden FETÖ’nün hedef tahtasının ilk sıralarında yer alıyordu.

KUMPASIN HEDEFİ NEYDİ?

Gelelim en kritik noktaya: Yüzbaşıoğlu neden tam da bu dönemde hedef alındı? Bu sorunun yanıtlarından biri, iddialar doğruysa bir “kamikaze” saldırısıyla gövde gösterisi yapmak, örgüt militanlarına moral aşılamak. Ancak çok kritik bir neden daha var. O da şu: Önümüzde Yüksek Askeri Şura (YAŞ) var. Ağustos ayındaki YAŞ’ta terfi bekleyen isimlerden biri de Mehmet Yüzbaşıoğlu. Tuğgeneral rütbesine yükselecek olan Yüzbaşıoğlu, böylece kripto FETÖ’cülerin kabusu olmaya devam edecek. Ancak YAŞ’ta haklarında soruşturma ya da dava süren general ve subayların terfi alamadığı biliniyor. İşte sözünü ettiğimiz soruşturmanın açılmasıyla Hakim Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun terfisinin engellenmesi planlandı. Bunu başarabilselerdi, mücadele eden diğer subaylara yönelik benzer kumpas sürecini tetikleyeceklerdi. Böylece direnç kırılacaktı. Yüzbaşıoğlu, adeta domino taşı sıralamasının ilk sırasındaki taş olarak belirlenmişti. O devrilseydi ilerlemeye devam edeceklerdi. Ancak Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı (ki Yaşar Güler Paşa’nın direnişinin takdire şayan olduğu belirtiliyor) aracılığıyla Türk Devleti’nin ve özellikle de Hakim Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun direnişi bu oyunu bozdu.

Hatta duyumlarıma göre Yüzbaşıoğlu, “soruşturma”, “şüpheli” ifadelerini bile reddetmiş, “kabul etmiyorum, adımı bu şekilde geçiremezsiniz” diyerek rest çekmiş. Bu direnci görenler de 2 Mayıs’tan bir gün sonra, yani 3 Mayıs’ta Muharrem Köse’nin dilekçesinin işleme konulmasına gerek olmadığını yeni anlamış. Özetle Türk devleti o gün, deyim yerindeyse Atabeyler, Şemdinli soruşturmalarındaki hataya düşmedi ve ‘Sarı Öküz’ünü teslim etmedi çok şükür. Ancak tehlike ve tehdit henüz geçmedi. Bu olay da bunun en önemli ve taze kanıtı olarak karşımızda duruyor. Aman dikkat…

Bir yanıt yazın