Hemen hemen her konuşmamızda vurguladığım şudur: Türkiye Doğu Akdeniz, Ege, Suriye, Irak’ta beka mücadelesi veriyor. Belki yakın gelecekte bunlara Karadeniz ve Ermenistan meselesi de eklenecek.

Aynen öyle. Türkiye’nin meselesi sadece güney veya batı hattı değil. Karadeniz ve Doğu sınırımız da her zaman sorun oluşturma potansiyeli olan bölgeler.

Karadeniz’de özellikle NATO’nun girişimlerinin engellenmesi, bu bölgede çatışma potansiyelini giderek düşürüyor. Özellikle 2000’li yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin öncülüğünde başlatılan ve bölge ülkelerinin yer aldığı Karadeniz Donanma İş Birliği Görev Grubu BLACKSEAFOR, bölgesel işbirliğini geliştirici etki yapmıştı. Rusya ile gergin olduğumuz dönemlerde dahi, Türkiye Karadeniz’de olası bir gerilimi ve çatışmayı engellemek için diyalog yolunu hiçbir zaman kapatmadı. Bu, doğru olandı.

Bir diğer çatışma potansiyeli yüksek bölge, Ermenistan’ın olduğu Doğu hattımız. Ermenistan’ın son derece güçsüz bir ülke olduğunu söylemekle başlayalım. Bu gücü ayakta tutan Rusya ve Batı dünyası. Elbette iki taraf da kendi çıkarları çerçevesinde bu yapay ülkeyi destekliyor ve hakimiyet mücadelesi veriyor. Dünyadaki en güçlü Ermeni lobilerinin de Moskova, Washington ve Paris’te olduğunu söyleyelim. Ayrıca tehcir sonrası Osmanlı parçalanınca Arap dünyasının içinde de kalan Ermenilerin varlığı da azımsanmayacak derecede.

Gelelim Azerbaycan-Ermenistan gerilimine, bizi neden ilgilendirdiğine ve gerilimin boyutlarına:

Öncelikle Türkiye ile Azerbaycan arasındaki manevi ilişki… İki ülke dostluk değil kardeşlik ilişkisi barındırıyor. Bu nedenle Azerbaycan’ın yaşadığı her acı, sıkıntı, Anadolu coğrafyasında da yankılanıyor. Bu çerçevede Türk toprağı Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgal altında tutulmasının acısı da doğal olarak Türkiye’de de yaşanıyor.

Karabağ meselesinin bir boyutu da enerji meselesine dayanıyor. Sürekli bir çatışma, gerilim potansiyeli barındıran işgal devam ettikçe, bu tür sıcak temaslar yaşanacak. Bu sıcak temaslar da, bölgenin enerji güvenliğini her zaman risk altında tutacak. Dünyanın önemli hidrokarbon rezervlerini barındıran ve ihraç eden Azerbaycan açısından bu durum olumsuzluklar barındırıyor.

Aslında Batı dünyası, Türkiye ve Azerbaycan gibi Karabağ meselesinin çözümünden yana. Ancak çözüm için Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne yanaşmıyorlardı. Son yıllarda Türkiye’nin siyasi, askeri, ekonomik, Azerbaycan’ın da enerji açısından artan önemi ve gücü Karabağ meselesini adım adım işgali sonlandıracak bir sürece doğru götürüyor.

İşte Ermenistan bu tür saldırılarla süreçleri provoke ederek, lobileri aracılığıyla “çatışmaların Azerbaycan kaynaklı olduğu” yalanını köpürtmeye çalışarak Karabağ işgalinin sonlanmasını engellemeye çalışıyor.

Geçtiğimiz günlerde kardeş Azerbaycan’ın kuzeybatısında Tovuz sınırındaki çatışma da geçmişten bu yana yapılan provokasyonlardan biri. Maalesef şehitlerimiz var. Azerbaycan ordusu da gereken yanıtı verdi.

Ermenistan, Türkiye’nin güney hattı ve Libya’ya yoğunlaşmasını da fırsat gördü. Buna rağmen gerek Dışişleri Bakanlığı’mızın gerek siyasilerimizin gerekli reaksiyonu göstermesi, Türkiye açısından Azerbaycan’ın sorununun Türkiye’nin sorunu olduğunu sadece Ermenistan’a değil, tüm dünyaya göstermesi bakımından dikkat çekici.

Son bir not: Olayın arkasında Rusya olup olmadığı, saldırının Türkiye’ye mesaj niteliği olup olmadığı tartışılıyor. Malum Rusya ile Libya merkezli bir gerilim yaşıyoruz. Ben bu ihtimale pek sıcak bakmıyorum. Tam tersine iki ülkenin birçok konuda (ki buna Ayasofya Camii meselesi dahil) diyalog yoluyla sorunları çözmeye çalıştığını ve çok ciddi aşamalar kaydettiğini düşünüyorum. Varsa, Türkiye ile Rusya’yı Azerbaycan ve Ermenistan gerilimi üzerinden karşı karşıya getirmeye çalışanların bir parmağı olabilir diye düşünüyorum.

YAZININ ORİJİNAL METNİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ…

Bir yanıt yazın