Dün Erbil’de bir konsolosluk görevlimizin şehit olduğu saldırı birçok yönden incelenmesi gereken bir saldırı. Saldırının gerçekleşme tarzı, hedefi çok sayıda veri içeriyor. Elbette gerek bölgesel yönetim, gerek Bağdat’teki merkezi yönetim gerekse ilgili birimlerimiz soruşturmalarını yapacak ve gerekli verileri elde ettikten sonra fotoğrafı netleştirecektir. Ancak bizler de olayı anlamaya çalışıyor ve eldeki yapboz parçalarını birleştirmeye çalışıyoruz.
Bu çerçevede Güvenlik ve Terör Uzmanı emekli İstihbaratçı Albay Coşkun Başbuğ’un ulaştığı bilgi çarpıcı. Buna göre konsolosluk görevlisi, muhtemelen Türkiye’ye dost bir ailenin cenazesine katılıyor, taziyesine gidiyor. Buradan çıkıyor ve o restorana geçiyor. Yani planlı, rutin değil, kendiliğinden gelişen bir yemek. Saldırı da tam bu noktada gerçekleşiyor. Şimdi madde madde saldırının şifrelerini çözmeye çalışalım, yapbozumuzun parçalarına bakalım.
– Saldırı susturuculu silahla yapılıyor. Silahlı üç saldırgan konsolosluk görevlimizi şehit ettikten sonra orada bulunan 2 Iraklıyı da öldürdükten sonra kaçıyor. Susturuculu silah, hepimize terör örgütlerinden çok istihbarat servislerini ve profesyonel kiralık katilleri hatırlatıyor.
– Şartlar da bunu düşünmemize uygun. Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Afrin’den İran sınırına kadar olan sınır hattımızı terörden arındıracağımızı açıklamıştı. Bu sözler, aslında Türkiye’nin sonraki dönemde izleyeceği politikanın belgesi niteliğindeydi. Buna uygun olarak da Suriye’nin kuzeyinde, Fırat Kalkanı ve sonrasında da Zeytin Dalı Harekatlarını yaptı. Türk Silahlı Kuvvetleri yaklaşık 1,5 yıldır da Irak’ın kuzeyinde Kandil’e inen hattaki teröristleri temizleyen sınır ötesi bir harekat gerçekleştiriyor. Ayrıca yakın zamanda Pençe 1 ve 2 harekatlarını icra etti. Harekatlarda terör örgütünün kalbi denilebilecek militan yuvalarına giriliyor ve buralarda üs bölgeleri oluşturuluyor. Yani Mehmetçik, PKK’dan temizlediği yerlere kendisi konumlanıyor. Bu da teröristlerin o kamplara, bölgelere geri dönmesini engelliyor.
– Bu harekatlara ek olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın koordineli nokta operasyonlarıyla terör örgütünün elebaşları etkisiz hale getirildi ve getirilmeye devam ediyor. Bu çerçevede 11 Ağustos 2018 tarihinde terör örgütünün Türkiye sınırları içindeki bir numaralı elebaşı İbrahim Çoban, 4 gün sonra (15 Ağustos) terör örgütünün sözde Sincar Sorumlusu İsmail Özden, 21 Mart 2019 tarihinde örgütün en tepe elebaşılarından Rıza Altun, Mikail Özdemir, Emrullah Dursun, Ali Aktaş, 18 Haziran’da kırmızı kategoride yer alan sözde orta saha sorumlusu Şerif Yakut, 27 Haziran’da KCK terör örgütünün sözde Başkanlık Divanı ve Yürütme Konseyi üyesi Diyar Garip Muhammed, 7 Temmuz’da da örgütün sözde Gabar Maliye ve Lojistik sorumlusu Mehmet Şirin Arslan operasyonların hedefi oldu. Altun dışındaki elebaşıları etkisiz hale getirilirken, Rıza Altun ağır yaralandı.
– Türkiye, özellikle İran ve Irak’taki merkezi yönetim ile koordineli bir şekilde çalışarak gayrimeşru referandumu engelledi. Bu da Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin yeniden gözünü Ankara’ya çevirmesine neden oldu. Neçirvan Barzani’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yeni başkanı sıfatıyla ilk dış ziyaretini Haziran ayı sonunda Ankara’ya yapması bunun göstergesiydi. Türkiye’nin ağırlığının olduğu bu iletişim, PKK’ya Irak’ın kuzeyinde manevra alanı bırakmama anlamında etkili oldu. Bu saldırı bir anlamda bu ilişkiyi de hedef aldı.
Araya girip “Fakaaat” diye eklemek lazım. Evet fakaaat, bu gelişmeler PKK terör örgütünü olduğu kadar, onun ipini tutan kuklacıyı da rahatsız etti. Çünkü malum, PKK terör örgütü için “kara gücüm” tanımını yapan bir kuklacıydı. Yani adeta resmi kuvveti olarak tanımladı. Bu yüzden PKK’nın yediği her darbe, aslında kuklacının yediği darbe oluyor. Bu bilgiyi de bir yere not edip yeniden maddelerimize dönelim.
– Türkiye’nin yaptığı operasyonların bir boyutu da İran. Malum PKK kuklasını oynatan kuklacı PKK’nın İran aparatı PJAK’ın da iplerini tutuyor. Irak’ın kuzeyinde İran sınırına yakın hattı tutmamız, PKK’yı temizlememiz PJAK’ın da elini kolunu bağlıyor. Bu durum da kuklacının hoşuna gitmiyor. Çünkü İran’a yönelik baskı sürecinde kullanacağı aparatlardan biri de PJAK. Bu örgüt hareket edemezse, kuklacının bir eli boş kalacak. PKK ve PJAK’ın hareket edebilmesi için Erbil’de ve Irak’ın kuzeyindeki bölgelerde rahat bir cephe gerisi oluşturması lazım. Ancak bunu yapamıyorlar.
– Kuklacı ile Türkiye arasında gerilim zaten zirvede. S-400, F-35 gibi konular gündemimizin ilk sıralarında. Doğu Akdeniz’de de karşımızda duruyor. FETÖ ile mücadelemize itiraz ediyor. Örgüt elebaşını ve diğer firari teröristleri koruyup kollamaya devam ediyor. Müttefiklerine de bu politikayı dayatıyor.
– Olayın bir boyutu da aktardığımız gibi profesyonelliği. Teknik ve fiziki takip yapılma ihtimali yüksek. Bölgede bunu yapabilecek imkan ve kabiliyette yapılar denince de akla ABD özel askeri şirketleri geliyor. Hatırlanacağı üzere en meşhuru Blackwater (şimdiki ismi Academi) olan bu yapılar, Irak ve Suriye’de yıllardır eş terör örgütleri PKK/PYD militanlarını eğitiyor. Blackwater ve diğer askeri şirketler, Irak’ta kadın, çocuk, genç, yaşlı dinlemeden yaptıkları insafsız katliamlarla hatırlanıyor. Son olarak Blackwater’ın kurucusu Erik Prince, Frontier Services Group’un (FSG) bir iştiraki olan Frontier Logistics Consultancy DMCC isimli bir oluşum kurdu ve Irak’ta çalışmalara başladı. Prince, ABD Başkanı Donald Trump’ın aldığı ancak uygulanmayan Suriye’den çekilme kararı sonrası “ABD askerlerinin yerini biz alabiliriz” açıklaması ile dikkat çekmişti.
Özetle tetiği çeken el PKK terör örgütü bile olsa, sanki kuklacı yine devredeymiş gibi bir fotoğraf duruyor karşımızda.