Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisinin ardından benim de aralarında bulunduğum çok sayıda gazeteci, uzman “Türkiye geri adım atmadı, bildiği yolda ilerleyeceğini tüm dünyaya hem de ABD’nin başkenti Washington’dan ilan etti” şeklinde değerlendirdi. Bu analizin temellendiği birkaç mesele var. Bunları sıralayacak olursak;
1- ABD, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanmasına yönelik operasyonel faaliyetlerimizi sonlandırmamızı, o bölgede terör örgütüyle beraber çalışmamızı ve kurmayı planladığı terör devletçiğini kabullenmemizi istiyor.
2- ABD, Rusya ile özellikle Astana Süreci ile paralel yürüyen ikili ilişkilerin gelişiminden rahatsızdı ve bu rahatsızlığını S-400 hava savunma sistemi alımımız sürecinde çok yüksek perdeden açıklamaya, yaptırımla tehdit etmeye başlamıştı. Bu işbirliği sürecini sonlandırmamızı, bölgede yalnızlaşmamızı, direnişi bırakmamızı, hatta Rusya’ya ve İran’a karşı Batı dünyasının enstrümanı, koçbaşı olmamızı istiyor.
3- ABD, Fetullahçı terör ve casusluk şebekesine yönelik gardımızı düşürmemizi, bu örgütlenmeyle mücadeleyi sonlandırmamızı istiyor.
4- ABD, “Ermeni soykırımı” yalanını kabullenmemizi istiyor.
5- ABD, DEAŞ terör örgütü konusunda iftiraları kabullenmemizi, bunun üzerinden yürütülecek taarruza başımızı uzatmamızı istiyor.
6- ABD, Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve Kıbrıs Türk’ünün güvenliğini, çıkarlarını korumayı bırakmamızı, Rum ve Yunan’a teslim olmamızı istiyor.
Washington’un öne çıkan talepleri bunlar. İçte bozguncular, Batı dünyasında da düşmanların olduğu bir iklimde gerçekleşen ziyaretin fotoğrafını çektiğimiz zaman, bu saydığım maddelerin hiçbirinde Türkiye’nin geri bir adımı görünmüyor.
1- PYD/YPG terör örgütüyle mücadelede,
2- Rusya başta olmak üzere bölgesel işbirliği konusunda,
3- FETÖ ile mücadelede,
4- Ermeni iddialarına karşı duruşumuzda,
5- DEAŞ terör örgütü ile mücadelede,
6- Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı korumadaki kararlılığımızda tek bir geri adım varsa, bazı eleştiri sahiplerini anlayışla karşılarım. Tam tersine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bu konudaki haklılığını ABD Başkanı’nın yanında dile getirdi.
Ek olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan arşivlerimizde bile bulunmaması gereken o mektup denen kağıt parçasını, o kağıtta imzası olan Trump’ın yanında açık açık “iade ettik” dedi ve ABD Başkanı sesini çıkarmadı veya çıkaramadı.
Yine ek olarak gezi sonrasında, sözde Ermeni soykırımı tasarısı Senatör Lindsey Graham tarafından Senato’da bloke edildi.
Ekonomik mesele ise ikinci planda kaldı. Kalmalı da… Türkiye’nin ulusal güvenliği, paradan çok daha önemlidir. Çünkü hedeflenen ticaret hacmi olan 100 milyar doların tamamını Türkiye kazansa bile, mevcut tehditlere direnmezsek, 100’lerce milyar dolarlık zararımızın olacağını görmemiz gerekiyor. Askeri zaferi ekonomik başarıyla taçlandırırsınız. Ekonomide para getirip, askeri, diplomatik zaferi ötelerseniz, o mesele gelir tüm ekonomizi dağıtır.
Bütün bunlar ortadayken, “Zafer diyorsunuz ama ABD hala YPG ile görüşüyor” isimli bir sakızı sürekli çiğneyen, elde edilen psikolojik üstünlüğü/kazanımları yerle bir etmeyi amaçlayan kesimi anlamam asla mümkün değil. Bu söylem sahiplerinin terör örgütünün siyasi unsurlarıyla yan yana görünmede, bütün sınır ötesi harekatlarımıza muhalefette beis görmeyenlerden oluşması zaten niyeti gösteriyor. Yine de yaptıklarına, yazdıklarına karşı sessiz kalmama hakkımı kullanmak istedim.
En baştan söylüyoruz: ABD terör örgütüne desteği kesmeyecek. Çünkü bölge stratejisi açısından elindeki en önemli maşa olan terör örgütünün üzerine hemen sifonu çekmez. Önemli olan bizim ne yapacağımız. Biz de tüm dayatmalara rağmen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları ile ne yapacağımızı gösterdik. Esas enerjimizi terörle mücadeledeki bu kararlılığımızı devam ettirmek için göstermeliyiz.
Bunu ilkokul 2 veya 3 çocuğuna anlatsak anlardı.