Irak’a 1991 yılında ilk saldırı yapıldığında 13 yaşındaydım. Televizyonlardan savaş izliyorduk. O zamanlar özel televizyonlar yeni kurulmuştu ve yeni kurulan Star 1, sürekli olarak CNN International görüntülerini aktarıyordu. Bizler de oturmuş televizyonun karşısında sanki bir oyun seyreder gibi büyük bir savaş izliyorduk. Oysa yaşananlar bir oyun değildi. Biz orada insanların katledilmesini, adeta soykırıma uğratılmasını izliyorduk. Ancak farkında değildik.
Aynı CNN International, savaşın bitimine doğru meşhur karabatak görüntülerini servise soktu. Bu görüntülerde bir karabatak kuşu, tamamen petrole bulanmış halde yaşamaya çalışıyordu. Servis edilen görüntünün haberi “Saddam Hüseyin, yenileceğini anlayınca petrol kuyularını ateşe verdi, buradan yayılan petrol doğal hayata zarar verdi” şeklindeydi. Bu “habere” dünyanın hiçbir “saygın” medya kuruluşu itiraz etmedi ve o haberi olup gündemlerine taşıdı. O görüntünün başka bir yerde çekildiği yıllar sonra ortaya çıktı.
Yine Körfez Savaşı’na gerekçe üretildiği dönemde, 15 yaşında Kuveytli bir kız çocuğunun görüntüsü ortaya çıktı. Bu kızın anlattığına göre, Irak’ın Kuveyt’i işgalinden sonra gönüllü olarak çalıştığı hastane Iraklı askerler tarafından baskına uğramış ve bebekler kuvözlerden alınarak yerlere atılıp ölüme terkedilmişti. Savaştan sonra bu olayın da dezenformasyon olduğu anlaşıldı. Çünkü kız, Kuveyt’in Washington Büyükelçisinin kızıydı ve adı Nayirah el-Sabah’tı. Sözü geçen hastanede hiçbir zaman bulunmamıştı. Ancak küresel medya izleyicilerine, takipçilerine bu yönde bir haber geçip, sonrasında o takipçilerindten özür dileme ihtiyacı bile duymamıştı.
Gazeteci Ahmet Cevdet Aşkın “Dezenformasyon” kitabında küresel medya ile ilgili şu tespitleri yapmakta: “Günümüzde dünya çapında medya organlarında kamuoyuna aktarılan haberlerin yüzde 80’i, dört büyük ajans tarafından servis edilmektedir. Associated Press, United Press International, Reuters ve Agence France Press. Bu durum dünya çapında enformasyon akışında tek yönlü bir tablonun hakim olduğunu göstermektedir. Büyük medya grupları tarafından özellikle uluslararası gelişmeler konusunda okuyucu ve izleyicilere sunulan haberler, çoğunlukla, bu ajanslara dayanmakta ve o nedenle kamuoyunun belli hedeflere dönük ve ‘merkezi’ yönlendirilmesi söz konusu olabilmektedir. Bu durum, küreselleşme bağlamında dezenformasyonun ‘teknik’ altyapısını oluşturmaktadır. Tek yönlü ve ‘merkezi’ enformasyon akışı sayesinde emperyalist güçlerin çıkarlarına uygun oluşturdukları eylem planlarına kamuoyu desteği sağlamaktadır.” (Dezenformasyon, Epos Yayınları, s. 23-24)
Peki bu planlar hangileri? Yine Aşkın’dan aktaralım: “Bu planlar, ‘insani müdahale’ görünümü adı altında egemen ülkelerin içişlerine müdahaleden, emperyalist tahakküm çemberinin dışında kalmaya çaba sarf eden ülkelerdeki yönetimlerin değiştirilmesine, hatta söz konusu ülkelerin parçalanmasına yol açacak askeri müdahalelerin hayata geçirilmesine dek uzanan geniş bir yelpaze oluşturmaktadır.” (s. 24)
İşte bunun için de bu plan sahipleri medya aracılığıyla manipülasyonlar oluştururlar.
Bunları niçin mi yazıyorum? Son dönemde Türkiye’de medya alanındaki gelişmeler, bana bu gerçeği bir kez daha hatırlattı. Medya alanında bir şeyler oluyor. Evet, Türk milletini, kamuoyunu çok yakından ilgilendiren ilginç gelişmeler yaşanıyor. Sadece son 20 günde yaşanan gelişmeleri gördüğümüzde bunu görebiliyoruz. Sıralayacak olursak;
– İngiliz Independent yayın kuruluşu, Temmuz ayında aldığı Türkçe internet sitesi kurma kararını seçim sonrasında hayata geçirdi ve 15 Nisan’da yayına başladı. Site İngiliz ancak finans kaynağı başka. Independent Digital News&Media Limited (IDML) ile yapılan lisans anlaşması çerçevesinde Independent Türkçe’nin tüm hakları Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) bünyesinde bulunan Media Arabia’ya ait olacak. Zaten sitenin yayın politikası takip edildiğinde, Suudi Arabistan’ı gözeten bir yayın çizgisi olduğu ortaya çıktı. Örneğin, Yemen ile ilgili bir haberde, ölenlerin tüm sorumluluğu İran yanlısı Husiler olduğu ileri sürüldü. Oysa, Suudi Arabistan’ın özellikle düzenlediği hava operasyonları ve uyguladığı ambargo nedeniyle binlerce sivil hayatını kaybetmişti. Ancak Independent Türkçe, Yemen’deki haberi “Yemen’de ölü sayısı 70 bini aşarken, yüzlercesi Husi mayınları tarafından yaralandı ya da öldürüldü” başlığıyla vermeyi tercih etti. Bilindiği üzere Suudi Arabistan, ABD ve İsrail’in bölgedeki en önemli müttefiki ve finans kaynağı. Ancak biz Suudi Arabistan’ın ve onlarla işbirliği yapanların basın özgürlüğüne verdiği değeri, Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın vahşice katledilmesinde gördük.
– Tarihte ilk kez İngiltere’nin BBC, Almanya’nın Deutsche Welle, Fransa’nın F24 ve Amerika’nın VOA (Amerika’nın Sesi) yayın organlarının bir araya gelerek Türkçe bir YouTube haber kanalı açacakları ortaya çıktı. Dikkat çekici olan ortak yayının youtube üzerinden yapılacak olması. Yani bu yayın organları Türk uydularına güvenmiyor. Bu nedenle internet üzerinden ortak yayını tercih ettiler.
– Avrupa Birliği’nin, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile birlikte yürüttüğü bir çalışma çerçevesinde Basın Evi kurulması kararlaştırıldı. Projenin adı “Media for Democracy”, yani Demokrasi için Medya. Tüm finansman Avrupa Birliği tarafından karşılanacak. Haberi duyuran Amerika’nın Sesi, projenin amacını “Sektördeki işsizlik nedeniyle serbest çalışma veya kendi bağımsız medya platformlarıyla gazetecilik mesleğini devam ettirmek” şeklinde açıklamış.
Özetle, özellikle 1 Nisan’dan sonra birileri ülkemizin medya alanı açısından düğmeye basmış görünüyor. Yayın gerekçesi olarak sürekli olarak “basın özgürlüğü, özgür medya, halkın haber alma özgürlüğü” gibi kavramlar kullanılıyor. Ancak bu güçlerin “halkın haber alma özgürlüğü” adı altında aslında emperyalist güçlerin yalan üretim merkezi olarak çalıştığını bilmek gerekiyor. Örneğin, ABD’de Kamu Dürüstlüğü Merkezi’nin tespitlerine 2003 Irak Savaşı’nda Başkan Bush ve ekibi tam 935 yalan açıklamada bulunmuşlardı ve bu yalanlar, işte bu aktardığımız küresel tröst haline gelen bu medya organları aracılığıyla yaymışlardı. Yani aslında amaçları halkın haber alma özgürlüğü değildi. Bu nedenle bu operasyonu görmek, gelecekte karşılaşacağımız tehdidi görmemiz açısından elzemdir.
SON NOT: Elbette sözünü ettiğimiz küresel medya tröstleri bir boşluk bulmasa, bu hamleyi yapamazlar. Bu nedenle Türk medya mensupları olarak çuvaldızı kendimize de batırmamız gerekiyor. Art niyetli birilerinin eline koz geçmemesi için gerçek bilgiye dayanan, kutuplaşmayı artıracak değil en az indirecek, devletin olduğu kadar milletimizin haklarını da gözetecek haberleri öne çıkarmamız, emin olun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin ve tüm yöneticilerin de elini güçlendirecektir. Bu sayede emperyalist güçler cirit atacak alan bulamaz, dezenformasyonlarıyla Türk milletini yönlendiremezler. Bunun en güzel örneği Zeytin Dalı Harekatı sırasında servis edilen tüm yalanlara, Anadolu Ajansı’nın hızlı bir şekilde gerçek bilgiyle verdiği yanıttır.