Suriye’nin geleceğinde kilit konuma gelen İdlib bölgesinin radikal unsurlardan temizlenmesi adına uzun süredir beklenen tarihi zirve dün Tahran’da tüm dünya kamuoyunun önünde gerçekleşti.
Zirve, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ev sahipliğinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Lideri Vladimir Putin’in katılımıyla İran-Türkiye- Rusya zirvesi olarak yapıldı. Astana sürecinin devamı niteliğinde Suriye’nin yeniden istikrara kavuşması adına bugüne kadar gerçekleşen en önemli toplatantı özelliğini taşıyordu. O nedenle gözler tüm dünyada Tahran’a çevrilmişti.
Herhalde bugüne kadar sayısız uluslararası zirveyi basından izlemiş ve okumuşuzdur. Hiç böylesine canlı yayında naklen ülkelerin pozisyonlarını bizzat liderlerin ağzından dinlediğimiz ve sanki toplantıların kapalı heyecanlı bölümüne kendimiz katılmış gibi hissettiğimiz böyle bir ana tanıklık etmedik.
Böyle bir zirvede normalde ritüele göre 12 maddelik bildirge için liderler kısa birer konuşma yapar ve ardından uzlaşılan metin dünya kamuoyuna açıklanırdı.
Ancak dün Türkiye’nin İdlib’deki kargaşanın artması ve oradaki gözlem noktalarının güvenliğini sağlaması ve yaşanabilecek olumsuz durumların önlenmesi adına ateşkes çağrısını gündeme getirmesi ve bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tam 4 kez söz isteyerek ülkesinin duruşunda ısrar etmesi unutulmaz bir an olarak tarihin sayfalarına geçti.
Şimdi kitabı ortasından okumaya başlayalım. Dünkü Rusya ve İran’ın kafalarında İdlib ile ilgili Esad yönetimi ile beraber yaptıkları askeri operasyon planları net olarak bir kez daha anlaşıldı. Zaten Rusya’nın birkaç gündür İdlib’i Suriye ile birlikte vurması bu planın açık göstergesiydi.
Ankara, haklı olarak İdlib’de milyonun üzerinde mülteciyi kapsayacak bir göç dalgası nedeniyle endişeli.
Ayrıca burada yaşanacak insani trajediler, teröristlerin Türkiye’ye doğru kaçması ve Türkiye’ye ait gözlem noktalarının güvenliğinin riske girmesi açılarından, İdlib’de kaotik bir durum istemiyor. Bu nedenle ateşkes konusunda dün Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm dünya kamuoyu önünde bu konuda ısrarlıydı.
Her ne kadar sonuç bildirgesine silah bırakmak çağrısı konulsa da İran ve Rusya’nın bildiklerini okuyacağına dair ciddi şüpheler var. Ama şu da unutulmasın ki; Türkiye de gelişebilecek her olumsuz senaryoya karşı, detayları ile birlikte karşı oyun planlarını detaylarıyla hazırlamış durumda.
İdlib’de aynı zamanda ABD, İngiltere, Almanya başta batı dünyasının da, İsrail’in de, hatta Çin’in bile birçok perde arkası planı olduğunu biliyoruz.
Bu çerçevede Türkiye-Rusya-İran, İdlib konusunda çatışmasızlık ve istikrar adına zaten mucize bile gerçekleştirse bu aktörler kendi menfaatleri doğrultusunda kendi süreçlerini dikte ettirmeye çalışacaklardır.
Aslında şunu da söyleyebiliriz; Türkiye’nin haricinde Suriye halkının geleceğini düşünen bir başka ülke yok gibi. Zaten bunu evinde 4 milyondan fazla mülteciyi ağırlayan Türkiye, Işıd’e karşı mücadele eden bir Türkiye. Ve tek başına Suriye için samimiyetle çırpınan bir Türkiye defalarca ispat etmiş durumda.
Türkiye’nin İdlib’de yukarıda saydığımız güvenlik endişeleri çerçevesinde içinde askeri harekat seçeneğinin de bulunduğu bir ileri tampon bölge oluşturma seçeneği bile masada…
Türkiye Rusya ve İran ile de ortak hareket edebilir. Ama bu Esad’sız olarak gerçekleşirse Ankara ancak bu seçeneğe evet der.
Sonuçta; Suriye’nin geleceğinin iyi olması, halkın kendi topraklarına dönmesi, ülkenin istikrara kavuşması en büyük dileğimiz.
Ama bu yolda bizi bekleyen şu sorunların nasıl çözüm bulacağı ise ciddi merak ve endişe konusu;
1.Esad yönetimin geleceği ne olacak?
2.Terör gruplarının perde arkasındaki dış destekleri nasıl kesilecek? Halkı kalkan kullanan terör grupları (ki terörist sayıları 100 binin üzerinde) nasıl halka zarar vermeden imha edilecek?
3.ABD ve Rusya arasındaki çekişme Suriye haritası içine nasıl sığacak?Batı-Doğu hesaplaşması Suriye’de nasıl ortak noktada buluşacak?
4.Türkiye’nin kırmızı çizgileri yani; PYD-YPG-PKK ekseninde bu grupların Amerika ve Esad yönetimi hatta batıdan aldıkları desteğin kesilmesi nasıl mümkün olacak?
5.Milyonlarca mülteci sorunu evlerine dönemezlerse önümüzdeki yıllarda bu mesele maddi ve manevi anlamda nasıl sorunsuz olarak yürütülecek?
6.İran ve Rusya’nın bölgedeki organik varlığı Türkiye’nin ulusal menfaatleri ile nasıl dengelenecek?
Tüm bu saydığımız ülkelere baktığımızda; Suriye meselesi, ülkenin istikrarından sonra en birinci derecede Türkiye’yi ilgilendirmektedir.
Yani bu durum Türkiye’nin ‘ulusal güvenlik’ meselesi iken diğer ülkelerin ‘ulusal konfor’ detayıdır.
Bir kez daha Türkiye’den daha değerli bir ortak paydamız olduğunu unutmayalım.
Güzel günler sizlerle ve Türkiye ile olsun.