TÜRKİYE’nin Avrupa Birliği üyelik süreci, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık anlaşması imzalamasıyla başlamıştı. 1987’de tam üyeliğe başvuran Ankara 1999’da AB tarafından aday olarak kabul edildi. Ekim 2005’de de tam üyelik müzakerelerine başladı.

3000’DE ÜYELİK

Neredeyse 60 yıl. Tam bir yılan hikayesi. İngiltere eski Başbakanı David Cameron’un, ‘Türkiye AB’ye en erken 3 bin yılında girebilir’ şeklindeki ikiyüzlü öngörüsüne doğru ağır adımlarla yürüyoruz.

Şüphesiz bizim de eleştirilecek ya da eksik olarak gösterilebilecek taraflarımız olsa da AB’nin de kötü niyetli tutumunun da bunda ciddi payı var. Bunun hükümet taraftarı ya da muhalif olmakla ilgisi yok. Objektif olmakla alakası var. Ama herhalde ibre yüzde 50’lerin çok üzerinde olumsuz tavır anlamında Kıbrıs Rum Kesimi’ni bile uluslararası anlaşmalara aykırı üye yapan AB’nin aleyhinedir. Ama bizim de kendimizle ilgili şapkamızı önümüze koyup düzeltmemiz, çalışmamız gerekli meselelerin üzerinde çalışmamız lazım. Bunu zaten AB için değil kendimiz için yapmamız lazım. Toplumsal barış, milletimizin refahı huzuru adına.

AB’DE DE DURUM PARLAK DEĞİL

Halen 15 üyeli günlerindeki refah seviyesinden çok uzak olan, içinde maddi ve siyasi sorunlar yaşayan Brüksel, son olarak İngiltere’nin üyelikten ayrılma kararı sonrası parlak günler yaşamıyor.

Yine de 28 üyeli AB’nin çoğumuzun kızdığı kötü niyetli politikaları olsa da tam üyelik süreci müzakerelerinde kazanacaklarımız da olacaktır.

KEŞKE

Keşke bir gün AB’ye gireceğimiz gün geldiğinde Batı standartlarını yakalamış olarak, bir Norveç bir İsviçre gibi, ‘Hayır ihtiyacımız kalmadı’ diyebilsek. AB üyelik süreci idealde Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve insan hakları anlamında medeniyet projesidir. Toplumu, kaldırımın yüksekliğinden engellilerin yaşam standartlarına dek Batı standartlarında yaşam kriterlerine taşımaktır.

ÖZAL’IN DEDİĞİ GİBİ

Ama ideal böyle olsa da rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın da dediği gibi, ‘uzun ve zorlu bir yol’ sürecinde hepimizde oluşan travmalar, artık neredeyse üyelik meselesini Türkiye’de toplumun gündeminden düşürdü. Kamuoyu yoklamalarında, piyasa araştırmalarında bu işin gerçekleşmemesi hatta iplerin tamamen kopması bile psikolojik olarak satın alınmış durumda.

KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ

Hali hazırda, kriterlerin yanına bile yaklaşamacak kadar kötü ülkeler neredeyse yolun sonuna geldi. Karadağ 26 fasıl açtı, Türkiye ile yakın zamanlarda yola çıkan Hırvatistan AB’ye üye oldu.

SON DURUM

Türkiye’nin katılım müzakerelerinde ise 33 (normalde kurumsal ve idari başlıklarla 35) teknik başlıktan 18 fasıl müzakereye açıldı. Bir tanesi (Bilim ve Araştırma) geçici olarak kapatıldı. Toplamda 14 fasıl AB Konseyi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin siyasi nitelikli engellemeleri nedeniyle bloke edilmiş durumda.

ASIL KRİTİK SÜREÇ ÖNÜMÜZDE

Durum böyle. Ancak asıl kritik süreç bundan sonra başlayacak. Çünkü son bir yıldır karşılıklı git gel’ler ve son olarak da karşılıklı restleşmeler işi ya tamam ya da devam noktasına getirdi.

ZİRVE GÜNDEMDE

Son olarak şimdi; yaz aylarında kurtarıcı bir sürpriz Türkiye AB Zirvesi gündemde. Buna 25 Mayıs’ta yapılacak NATO marjındaki temaslarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ilgili liderlerin ikili ya da çoklu görüşmelerinde karar verilecek.

Avrupa Parlamentosu’nun son kararı sonrası iyice gerilen ipler bir anda kopabilir. Türkiye de rest çekebilir. Halen kamuoyu yoklamalarında bile toplumdan AB’ye ret çıkabilir.

AB ile ilişkilerin nasıl gideceği yine de belli olmaz. Geçen yıl Suriyeli göçmenlerden korkan Avrupa yumurta kapıya gelince kendi almamak ve bu zor durumda insanları Türkiye’de tutmak için iyilik meleği kesilmişti.

Göç anlaşmasını imzalarken AB’nin atması gereken adımlardan bir tanesi de vize serbestisi ile birlikte fasılların açılmasıydı. Henüz daha bir fasıl açılmadı. Ama özellikle göçmenler meselesinde; sıkışınca AB’den beklenmedik olumlu adımlar gelebilir. Oysa Türkiye göç anlaşmasını uyguluyor. Vize serbestisi de fasıllar da hepsi AB psikolojimizi etkileyen faktörler.

Keşke dediğimiz gibi Batı standartlarını yakalamış kendi içimizde herkesin gıpta ettiği bir ülke yaratsak da ne AB’ye de ne başka bir yere üye olma ihtiyacı hissetsek.

Bunun için tek gerekli olan milli konularda beraber olabilmek. Bunu yapabilsek neler becerebileceğimize kimse inanamaz. Ama bunu yaparken birbirimizi dinleyemeyi bilebilmek en önemli iş.

Şu an ise herkes elinde bir satır diğerine saldırıyor. Bir nefrettir gidiyor. Bu kavgaları kimse kazanamaz ama millet zararını görür. Sadece bir kez birlik olmayı deneyelim.

Yeter ki; güzel günler ülkemizin olsun..

Bir yanıt yazın