İlk yazıma FDD ile başlamış ve yazımıza bir nokta değil virgül koymuştuk. (Bkz.)

Neo-con/Siyonist derin yapılanmanın düşünce kuruluşlarının başında gelen FDD, tam açılımıyla Foundation for Defence of Democracies (Demokrasileri Savunma Vakfı), ABD’nin özellikle İran merkezli operasyonlarının fikir babalığını yapmakta. Ancak derinlemesine incelediğimizde meselenin sadece İran’la sınırlı kalmadığını, Türkiye’ye yönelik operasyonlar ve ülkemizi kuşatma politikalarında da FDD’nin analistleri, yöneticilerini görüyoruz. 11 Eylül saldırılarının hemen arkasından kurulan ve İsrail’in fonladığı, Neo-Con yapılanma olan FDD ile ilgili ulaştığım çok çarpıcı bilgiler, Türkiye’de 17-25 Aralık FETÖ polis-yargı darbe girişiminin perde arkasında bu kuruluşun olma ihtimalini kuvvetlendiriyor. Ayrıntıları anlatmaya başlayalım…

FDD’nin öne çıkan iki tane yöneticisi var. Bir tanesi, önceki yazımda da belirttiğim “Araştırmadan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı” sıfatı bulunan Jonathan Schanzer. Diğeri ise FDD’nin İcra Direktörü Mark Dubowitz. İkisinin de Neo-Con ve İsrail bağlantıları nedeniyle İran karşıtlığını anlamak mümkün ancak Türkiye konusundaki bakış açılarındaki sertlik de dikkat çekici.

ABD Hazine Bakanlığı’nın İstihbarat ve Analiz Dairesi’nde uzun yıllar terörün finansmanı uzmanı olarak çalışan Jonathan Schanzer ile enerji ve İran uzmanı olan Mark Dubowitz, yıllarca İsrail sağının İran ve Hamas konularındaki saldırı argümanlarını piyasaya sürdü. Özellikle İran’a yönelik ambargoların en katı şekilde sürdürülmesi gerektiğini savunan ikili, 2010’dan sonra yaptırımlar konusunda dikkat çekici yazılara, raporlara, suçlamalara imza attı. 2010 yılı önemliydi. Çünkü bu tarihte hem Avrupa Birliği hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ABD’nin baskısıyla özellikle enerji alanında yaptırımların sıkılaştırılması kararı aldı. Ancak İran’ın yanı sıra 2 ülke bu karara tepki gösterdi. Bu iki ülke Türkiye ve Brezilya’ydı. Hatta bu iki ülke 17 Mayıs 2010 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada yaptırımlara açıkça “hayır” oyu verdi. Ardından da İran’ı da yanına alarak ortak hareket etmeye çalıştılar. Sonrasında ne mi oldu? Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva hemen o yıl hedef alındı. Anti-Emperyalist politikalarla dikkat çeken ve Venezuela’nın efsane lideri Hugo Chavez ile Güney Amerika Birliği için çalışan Lula, yolsuzluk iddialarıyla yoğun bir saldırıya uğradı. Bu saldırılar sonucunda 2010’da görevi bırakmak zorunda kaldı. Lula daha sonra yargılandı ve arka arkaya 12’şer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Brezilya’daki hedef ortadan kaldırılmıştı. Sıra Türkiye’deydi.

Mark Dubowitz, dünyaca ünlü Forbes dergisinin internet sitesinde BM Güvenlik Konseyi kararından iki gün sonra, yani 19 Mayıs 2010’da yayınlanan bir yazı kaleme aldı. “Ignore Turkey and Brazil: Iran Sanctions Are A Go – Türkiye ve Brezilya’yı Görmezden Gelin: İran Yaptırımları Revaçta” başlıklı makalesinde Dubowitz, Türkiye ile Brezilya’nın artık kenarda tutulması gerektiğini, İran’a ve özellikle Devrim Muhafızları’na yönelik ekonomik yaptırımların güçlendirileceğini belirtiyordu. Aynı Dubowitz, sonrasında sık sık Türkiye’nin İran’a yönelik ambargoyu delmesini eleştiren yazılar, raporlar yazdı. Örneğin yine Dubowitz, bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere derin dünya devleti olarak adlandırılan Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations-CFR) yayın organı olarak bilinen Foreign Policy’e yazdığı 10 Ağustos 2012 tarihli makalesinde İran’ın ambargoyu delmek için 16 yöntem uygulayabileceğini belirterek, bunlardan birinin “Türkiye ile İran arasında petrole karşılık altın” ticareti olabileceğini belirtmişti.  

Şimdi sıkı durun: Dubowitz, 13 Mayıs 2013 tarihinde Gary Clark ve Rachel Ziemba ile yazdığı “Iran’s Golden Loophole-İran’ın Altın Yasal Boşluğu” başlıklı makalesinde Halkbank’ın İran ile ticarette önemine vurgu yapmış, Türkiye ile İran arasında doğalgaz karşılığında altın ticareti yapıldığı belirtmişti.

İşim bam teli de burası. Dubowitz’in yazısından 7 ay sonra, FETÖ’nün emniyet ve yargı ayağı, 17 Aralık 2013 darbe girişimini yaptı. Bu girişimin temelinde Türkiye’nin, ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu doğalgaz-altın takasıyla delmesi vardı. Reza Zarrab, 4 bakan ve dönemin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Arslan tabiri caizse meselenin algı operasyonu boyutuydu. Hep söylemişizdir. Suç varsa mutlaka hukuk çerçevesinde sorumlular cezalandırılmalıdır. Ancak FDD’nin en üst düzey isminin yıllarca Türkiye ve İran’a yönelik kullandığı saldırı argümanı, 17 Aralık’ta FETÖ eliyle operasyona dönüştürülmüştü. Özetle önce İran’a ambargoya karşı çıkan Lula da Silva Brezilya’da devrilmişti. Sonraki hedefleri Türkiye’de aynı iddialarla Recep Tayyip Erdoğan’ın devirmeye çalışmak oldu. Dubowitz ile Schanzer’in, 26 Aralık 2013 tarihinde Foreign Policy’e yazdığı “Iran’s Turkish Gold Rush – İran’ın Türk Altın Hareketi” başlıklı yazısının spotu da aslında operasyonun gerçek nedenini gösteriyordu. İkili, operasyonun merkezinde yolsuzluk değil Türkiye ile İran arasındaki “altın için gaz” sistemi olduğunu belirtiyordu. Makalenin ayrıntılarında Türkiye ile İran’ın yaptırımları deldiğini ve bu nedenle operasyonun yapıldığı itirafları yer aldı.

Washington ve İsrail yönetiminin derin odaklarıyla bağlantıları olan ikilinin yıllarca bu konuları irdeleyip FETÖ’cülerin aynı “argümanlarla” operasyon yapması tesadüf müydü? Sonrasındaki gelişmeler bunun tesadüfi olmadığını gösterir nitelikteydi. Kısaca madde madde hatırlayalım:

– Eski CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, 17-25 Aralık’la ilgili sahte belgelerle ABD’ye kaçtı. Aykan Erdemir, ABD’ye gider gitmez Schanzer ve Dubowitz’in yönetici olduğu FDD’nin Türkiye masasına uzman olarak başladı. Ayrıca, FETÖ’nün ABD’deki yapılanmalarının toplantılarında ve Emre Uslu gibi azılı FETÖ militanlarıyla beraber bolca görüntü verdi.

– Reza Zarrab’ın ABD’de yakalanmasından sonra ve daha sonra gittiği ABD’de gözaltına alınan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın yargılandığı davada mahkeme heyeti bilirkişi olarak FDD yöneticileri Jonathan Schanzer ve Mark Dubowitz’i atadı.

– FDD, Halkbank soruşturmasını yürüten FBI ajanlarına geçen yılın Ağustos ayında “cesaret ödülü” verdi. Özel bir törenle bu ajanlara teslim edildi. Bu ajanlar arasında Hakan Atilla’yı haksız bir şekilde tutuklayan FBI ajanı Jennifer McReynolds’da yer aldı. Törende konuşmayı Jonathan Schanzer yaptı.

Özetle FDD, 2010 yılından itibaren Türkiye’nin, İran’a yönelik ABD yaptırımlarına karşı tavır koymasını takibe almıştı. İsrail aşırı sağının ve Neco-Conların kontrolünde ve FBI ile de içli dışlı olan bu yapının suçlamalarının 17 Aralık darbe girişimindeki gerekçelerle bire bir örtüşmesi, FETÖ’nün patronajının kimler olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Bir sonraki yazımda derin ABD/İsrail kuruluşu olan FDD’nin başka ilginç Türkiye bağlantılarını irdeleyeceğim.

Bir yanıt yazın