34 şehit verdiğimiz rejim saldırısı sonrasında 27 Şubat gecesi başlayan Bahar Pınarı Harekâtı, İdlib gerilimini askeri anlamda konvansiyonel bir mücadeleye evirmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, Şam yönetimine bağlı askeri kuvvetlere çok büyük bir darbe indirdi. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinden önce Rusya lideri Vladimir Putin de dile getirdi. Rejimin askeri kaybı, bir mekanize tümen, kolordu seviyesindeki birliklerin ihtiyatını oluşturan bir tank alayı olarak tanımlanıyor. Ek olarak 3 tane savaş uçağının düşürülmesi de rejime indirilen darbeyi katladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin ile heyetler arasında Moskova’da gerçekleşen buluşma bu zeminde gerçekleşti. Sonrasında da iki ülke Dışişleri Bakanı tarafından Türkçe ve Rusya olarak ortak bir metin okundu. “İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol” başlıklı iki sayfalık metinde üç konuda mutabık kalındığı vurgulandı. Bunlar;

1-İdlip gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01’den itibaren durdurulacaktır.

2-M4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilecektir. Güvenli koridorun işleyişine dair ayrıntılı esas ve usuller, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlıkları arasında 7 gün içinde kararlaştırılacaktır.

3-Türk-Rus ortak devriyeleri, 15 Mart 2020 tarihinde M4 karayolunun Trumba’dan (Serakib’in 2 km batısı) Ain-Al-Havr’a kadar olan kesimi boyunca başlatılacaktır.

Madde madde analiz edecek olursak;

1- Maddede “ateşkese” değil “askeri faaliyetleri durdurmaya” vurgu yapılıyor. Bunun çerçevesi çok daha geniş. Örneğin herhangi bir sevkiyat da bu kapsama girebilir. Ancak yine de çatışmaların durması anlamında olumlu bir gelişme.

2- Rusya ve rejim, ısrarla M4 ve M5 karayollarının kontrolünü istiyordu. Mevcut sahadaki pozisyon korunacağına göre M5 yeni süreçte rejim ve Rusya’nın kontrolüne girmiş gibi gözüküyor. Ancak Halep-Lazkiye (Akdeniz) hattına uzanan M4 karayolunda rejimin isteği yerine gelmedi.

3- Bu karayolunda kuzey-güney eksenli 12 km’lik koridor oluşturulacak ve M4’te Türk ve Rus askerleri ortak devriye atacak.

Özetle, yine vurgulamak gerekirse çatışmaların durması avantaj. Bu mutabakat çerçevesinde dikkat çekmek istediklerimizi madde madde aktaralım:

– Suriye’de siyasi bir çözüm olmadığı sürece silahların bir daha konuşmamak üzere susmasını beklemek hayalcilik olur. Çatışmanın durması, herkese nefes aldıracak ve pozisyonlarını tahkim etmeye yardımcı olacaktır. Yer yer provokasyonlar söz konusu olabilir. Çünkü çok sayıda istihbarat örgütü de bölgede Türkiye’yi ve bölgeyi sıkıntıya sokmak için pusuda bekliyor. Ancak Türkiye ile Rusya arasında kurulan diyalog kanalı, bu provokasyonların önüne geçebilir.

– Türkiye ve Rusya, bu bölgede Astana sürecinin diğer garantörü İran’ı devredışı bırakmıştır. Aynı şey Soçi’de de gerçekleşmişti. 7 Eylül 2018’da Tahran’da Astana liderler zirvesi toplanmış, burada İdlib ile ilgili bir karara varılamamıştı. Bunun üzerine Erdoğan ve Putin, 17 Eylül 2018’de Rusya’nın Soçi kentinde bir araya gelmiş ve bugün “Soçi Mutabakatı” olarak bilinen uzlaşmaya varmıştı. İran, bugün yaşanan süreçte de arka planda kaldı.

– “İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol” metninin açıklamasında, Türkiye’nin İdlib açısından en hassas olduğu nokta olan, sivillerle ilgili de bir ifade yer aldı. Metinde “İnsani krizin daha da kötüleşmesinin önlenmesinin, sivillerin korunmasının, ihtiyaç sahibi tüm Suriyelilere önkoşulsuz ve ayrım gözetmeksizin koruma ve insani yardım sağlanmasının, keza ülke içinden yerinden edilmelerin önlenmesi ile mültecilerin ve ülke içinde yerinden edilen kişilerin güvenli ve gönüllü olarak Suriye’deki asıl ikamet yerlerine geri dönüşlerinin kolaylaştırılmasının” öneminin vurgulanması önümüzdeki dönemde Türkiye ile Rusya arasında bu konuda müzakereler yürütüleceğinin de işareti niteliğinde.

En çok merak edilen konuyu da sona bıraktık. Mevcut haritada, rejim ve Rusya kontrolünde kalan bölgelerde mevcut olan TSK gözlem noktalarının durumunun ne olacağı merak ediliyor. Büyük ihtimal, yeni duruma göre yeni bir askeri planlama gerçekleştirilecektir. Bu gözlem noktalarının da yeni planlamaya göre konumlandırılması muhtemel.

Bir yanıt yazın