Bugün biraz kendime göre pozitif ayrımcılık yapıp memleketimi yazacağım.

Evet memleketimi, dünyanın en güzel kentlerinden güzel Muş’umu yazacağım.

Neden mi?

Çünkü öyle günlerden geçiyoruz ki, Türkiye’nin sinir uçlarını hatırlatmak istiyorum.

Evet, Muş’u hem de gündem yoğunken yazacağım.

Mesela gündemimiz İdlib iken Muş’u yazacağım.

İdlib’te binlerce masum sivil ile silahlı radikal unsur iç içe… Olası bir şiddet hareketinde binlerce, yüzbinlerce insan Türkiye sınırına yığılacak. Sınırdan girmelerini engellemek kolay değil. Türkiye, Rusya ile diplomatik temasları yoğunlaştırdı. Rusya ile diplomatik temaslar önemli. Mayıs ayı başından itibaren başlayan operasyonlarda kilit ülke Rusya. Suriye’de dengeleri değiştiren Türk-Rus ittifakının geleceği açısından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Salı günü Rusya lideri Putin ile yapacağı görüşme tarihi önemde. Bu görüşmede Astana sürecinin güçlendirilmesi/tahkim edilmesi çıkarsa bu, PYD/YPG terör örgütüne meşruiyet kazandırmaya çalışanlara büyük darbe indirmiş olacak. Buna rağmen Muş’u yazacağım.

Silahlı Kuvvetlerimizde, evet bizim Silahlı Kuvvetlerimizde 5 generalimiz, emeklilik dilekçesi vermiş. Bu 5 generalimiz (ki generalimiz diyorum, çünkü şimdiye kadar vatan için önemli görevlerde bulunmuşlar) kendilerine göre haklı nedenlerle emekliliklerini talep etmiş olabilirler. Allah yollarını açık etsin. Ben yine de Muş’u yazacağım.

Pul kadar değeri olmayan ve Birleşik Ortak Görev Gücü (Uluslararası Koalisyon) Komutanlığı Yardımcı Yetkilisi sıfatını taşıyan Amerikalı küstah General Nicholas Pont’un, PYD terör örgütünün paravan yapılanması SDG’ye güvence veren ve “Türkiye’nin operasyonuna izin vermeyeceklerini” ileri süren açıklamalarına da girmeyeceğiz. Sanki İstanbul’u fethederken, Kuvayi Milliye’yi örgütlerken, PKK terör örgütüne karşı sınır içi ve dışında operasyon yaparken izin almışız gibi, Türkiye’ye, Türk milletine izin vermeyeceklerini söylüyor küstah. General olsan ne yazar olmasan ne yazar. Ancak yine de bu küstahı değil Muş’u anlatacağım.

Evet, rahmetli babamın memleketini, ilk gözümü açtığım toprakları, 16 yaşıma kadar her karışını gezmeye çalıştığım toprakları yazacağım.

26 Ağustos Büyük Taarruz’u yazmayacağım. Ki Türk tarihinin altın harflerle yazılmış tarihidir Büyük Taarruz… Mustafa Kemal liderliğindeki o büyük akın, o büyük başkaldırı tam 97 yıl önce bugün gerçekleşmişti. İzin mi almıştık? Hayır. Bu büyük milletin neferleri Yunan’ı Türk topraklarından söküp atmak için akın  başlatmıştı. Sadece Yunan mı? Arkasındaki İngiliz emperyalizmi büyük darbe yemiş, özünde Türk-İngiliz savaşının Türkler lehine sonuçlanacağının atağı gerçekleşmişti. 

Ancak bugün Muş’u yazacağım.

Evet, tarihi günlerden geçtiğimiz halde Muş’u yazacağım.

Çünkü o ilk hamleyi gerçekleştiremezsek, belki de hiçbiri gerçekleşmeyecekti. Birileri ısrarla kabul etmese de Muş’un ilçesi olan Malazgirt’te o büyük direnç, o kutlu zafer gerçekleşmeseydi belki de ne Fatih o zaferin altyapısını oluşturmayacaktı ne Mustafa Kemal 1 Eylül tarihinde “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” talimatını verebilecekti. 

Muş, Anadolu’nun unutulan, belki de birileri tarafından unutturulmaya çalışılsa da, Türk tarihinde yaldızlı altın harflerle yazılmış bir kentimiz. Ölene kadar gururla taşıyacağım o Muş kimliğinde, insanlık tarihinin en büyük milletlerinden Türk milletinin Malazgirt Zaferi, İstanbul’un fethi, Kuvayi Milliye, Yemen direnişi vs. hepsi saklı. 

Bilmeseniz de, yıkıcı Ermeni çetelerine direnç var Muş’ta.

PKK terör örgütünün, her türlü sinsi ve saldırgan girişimlerine rağmen bir türlü girememesi var Muş’ta. Çünkü Muş’ta öyle bir damak var ki, Muş düşerse Anadolu düşer düşüncesi hakim.

PKK terör örgütünün en güçlü olduğu dönemlerden olan 1992-93’te “Türk-Kürt kardeştir, PKK kalleştir” diyerek sokağa dökülen bir halk var. Hiçbir zaman hakettiği değeri görmese de, “İllaki vatan” diyen bir halk var. Başka başka vilayetler her türlü yatırımdan nasibini alırken, sessizce, karşılıksız vatan nöbeti tutan bir halk var. O halkın direnişi nedeniyle terör örgütünün Doğu Anadolu coğrafyasına hakim olamaması var bu direniş tarihinde…

O direnişte onur var, vatan bilinci var, iman var.

O tarihte Malazgirt var. Başlı başına bir tarih var…

Bu kentte “Biz bu vatanı karşılıksız sevdik” bilinci var.

Bu bilinçte Alparslan’ın, Fatih’in, Atatürk’ün imanı var.

Bu bilinçte Malazgirt’in ruhu var.

Birileri kabul etmese de Muş’un ilçesi olan Malazgirt’teki zaferimizi hem de Büyük Taarruzumuzu kutlarım…

Bir yanıt yazın