Beste yapmak, her zaman bir doğaçlama biçimidir: fikirler, müzik parçaları ve hayali şekillerle. Besteci ve piyanist Fazıl Say’ın sanatsal rotası ve dünya görüşü de işte bu açıdan yorumlanmalıdır. Bir besteci olarak öz-algısının temelini oluşturan estetik bakış açısı da, Cortot’un öğrencisi Mithat Fenmen ile piyano dersleri sırasında aşinalık kazandığı bu özgür formlardan gelir. Fazıl Say, yirmibeş yılı aşkın bir süredir, giderek daha materyalistleşen ve daha karmaşık şekilde yapılanan klasik müzik dünyasında eşine ender rastlanan bir şekilde hem dinleyiciler hem de eleştirmenlere dokunmaktadır. Bu sanatçıyla gerçekleşen konserler bambaşkadır. Çok daha direkt, daha açık, daha heyecan vericidirler; kısacası, doğrudan kalbe ulaşırlar. Aynı şey, besteleri için de söylenebilir.

Fazıl Say ilk eserini – bir piyano sonatı – henüz 1984 yılında, on dört yaşında, memleketi Ankara’da konservatuvar öğrencisiyken bestelemiştir. Gelişiminin bu erken aşamasında bestesini, keman ve piyano için “Siyah İlahiler / Schwarze Hymnen” ve bir gitar konçertosu gibi, opus numarası verilmemiş birçok oda müziği eseri izlemiştir. Ardından, kendisine New York’ta “Genç Konser Sanatçısı” seçmelerini kazandıran eserlerinden, Nasreddin Hoca’nın Dört Dansı’nı opus 1 olarak kabul etmiştir. Bu eser, özünde onun şahsi tarzının belirgin özelliklerini ortaya koyar: rapsodik, fantezivari bir yapı; çoğu zaman dansa benzer, senkopasyon kullanarak yapılan, değişken bir ritim; sürekli, canlı ve dinamik bir nabız ve kökeni çoğu zaman Türkiye ve komşularının halk müziklerine dayanan melodik fikir zenginliği. Bu açılardan bakılınca Fazıl Say, bir ölçüde Béla Bartók, George Enescu ve György Ligeti gibi, kendi ülkelerinin zengin müzikal folklorü üzerinde ilerleyen bestecilerin geleneğinde yer alır. John Cage ve hazırlanmış piyano eserlerinden aşina olduğumuz teknikleri kullandığı “Kara Toprak (1997)” adlı piyano eseri ile uluslararası alanda dikkatleri çekmiştir.

Bunun ardından Say, giderek büyük orkestral formlara dönmüştür. Nâzım Hikmet ve Metin Altıok’un şiir (ve biyografilerinden) aldığı ilhamla, solistler, korolar ve orkestra için, özellikle de Nâzım oratoryosunda olduğu üzere, Carl Orff gibi bestecilerin geleneğini sürdüren eserler bestelemiştir. Bu bestelerinde Say, modern Avrupa enstrümanlarının yanı sıra, kendi anavatanı Türkiye’den de kudüm, darbuka ve ney gibi enstrümanları sıklıkla ve özenle kullanmaktadır. Bu ise müziğe, onu kendi türündeki birçok benzer eserden ayıran bir renk katmaktadır. 2007 yılında aynı isimle bilinen ünlü masallardan esinlenen, ancak bir haremdeki yedi kadının kaderini anlatan “Harem’de 1001 Gece” adlı Keman Konçertosuyla uluslararası arenada tekrar ilgi toplamıştır. Patricia Kopatchinskaja tarafından seslendirilen dünya prömiyerinin ardından bu eser birçok uluslararası konser salonunda seslendirilmiştir. Sanatçı birinci senfonik eseri olan “İstanbul Senfonisi”nin ardından, ikinci ve üçüncü senfonileri “Mezopotamya” ve “Universe” eserlerini tamamlayarak kayıtlarını yayınlamıştır.

Fazıl Say, Konzerthaus Dortmund’ta beş yıl süren misafir sanatçılığının sonunda, 2010 yılında prömiyeri yapılan ilk senfonisi “İstanbul” ile daha da büyük bir başarıya ulaşmıştır. 2013 yılında Fazıl Say’a üçüncü Echo Klasik Müzik Ödülü’nü kazandıran İstanbul Senfonisi, WDR ve Konzerthaus Dortmund tarafından Ruhr. 2010 kapsamında ortak olarak sipariş edilmiş olup Boğaziçi’ndeki metropole ve milyonlarca sakinine coşkulu ve şiirsel bir hediye niteliği taşır. Aynı yıl, diğer eserlerinin arasında, “Boşanmak” adlı (atonal prensiplere dayalı) Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Salzburg Festivali için “Nirvana Yanıyor„ adlı piyano konçertosu ile Mecklenburg-Vorpommern Festivali için bestelenip prömiyeri Gábor Boldoczki tarafından gerçekleştirilen bir Trompet Konçertosu gibi sipariş eserlerin bestelenişine tanık oldu. 2011 yılında Schleswig-Holstein Müzik Festivali tarafından verilen sipariş üstüne Say, Sabine Meyer için İranlı şair Ömer Hayyam’ın hayatı ve eserlerini anlatan bir Klarnet Konçertosu yazmıştır.

2012 Fazıl Say için oldukça üretken ve yoğun bir yıl oldu. Mart ayında Say’ın ney ve orkestra için bestelediği ve Burcu Karadağ’ın solist olarak yer aldığı “Hezarfen” isimli konçertosunun prömiyeri şef Dan Ettinger yönetiminde Mannheim Ulusal Tiyatro Orkestrası Müzik Akademisi’nde gerçekleşti. İstanbul Müzik Festivali tarafından sipariş edilen ve Say’ın ikinci senfonisi olan “Mezopotamya Senfonisi”nin ilk performansı ise Haziran ayında Gürer Aykal yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde İstanbul’da yapıldı. Bundan kısa bir süre sonra, Say’ın, bir BBC siparişi olan “Dört Şehir” isimli viyolonsel ve piyano sonatının dünya prömiyeri Nicolas Altstaedt ve José Gallardo tarafından City of London Festivali’nde gerçekleşti. Eylül 2012’de ise, Konzerthaus Dortmund izleyicileri Say’ın, 2011 yılında Alman şair Rainer Maria Rilke’in şiiri üzerine soprano ve piyano için bestelemiş olduğu “Panther” isimli şarkının orkestra ve soprano versiyonunun prömiyerini dinleme fırsatını yakaladı. Son olarakta Ekim ayında Say’ın üçüncü senfonisi olan “Universe”ün prömiyer konseri, şef Ivor Bolton yönetiminde ve Salzburg Mozarteum Orkestrası eşliğinde izleyicilerin ayakta alkışlarıyla karşılandı.

2013 yılına geldiğimizde, şef Kristjan Järvi yönetimindeki Gstaad Festival Orkestrası’yla birlikte “Su” isimli piyano konçertosunun prömiyeri ile Say’ın Ferhan ve Ferzan Önder kardeşlere ithaf ettiği ve Arvo Volmer yönetimindeki NDR Radyo Filarmoni’de seslendirilen “Gezi Park 1” isimli piyano konçertosunun yanısıra, soprano Norma Nahoun ve Stuttgart Oda Orkestrası eşliğinde Goethe-Lieder isimli eserin prömiyeri de yapıldı.

2014 yılında ise Viyana Konzerthaus siparişi olan “Gezi Park 2”, İKSV İstanbul Müzik Festivali tarafından sipariş edilen “Sait Faik”, D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin 10. yıl kutlamaları çerçevesinde bestelenen “Hermias – Yunus Sırtındaki Çocuk”, Musikfest Bremen tarafından sipariş edilen “Gezi Park 3” ve şef Andrey Boreyko yönetiminde Birinci Dünya Savaşı 100. yıl anma törenleri kapsamında Belçika Ulusal Orkestrası’nın siparişi olan “Overture 1914” isimli eserlerinin dünya prömiyerleri gerçekleşti.

Fazıl Say’ın eserleri, günümüzün en tanınmış yayıncılarından, Schott of Mainz tarafından tüm dünyaya dağıtılmaktadır.

Bir yanıt yazın