Türkiye ile ABD arasında son dönemdeki en kritik görüşmelerden birisi gerçekleşti. Şüphesiz bugüne kadar birçok görüşme olsa da bugünkü toplantı ilişkilerin bundan sonraki seyrini anlamak adına en belirleyici olanıydı.

Ziyaretin belirleyici olmasının nedeni de, pazartesi günü, Başbakan Binali Yıldırım ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun Washington’a, “ilişkilerin ya düzeleceği ya da tamamen kopacağı” yönünde, açıkça ve eşine tarihte az görülür şekilde rest çekmesiydi!

Bu nedenle, ABD tarafının, “Bu zaten bölge turu” şeklinde bir algı yaratma çabasına rağmen, Tillerson’ın Ankara ziyaretinin önemi ciddi oranda arttı.

Buna ek olarak, Tillerson’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile protokol anlamında çok daha kısa sürmesi gereken görüşmesinin bu çerçeveden çıkarılarak üç buçuk saat sürmesi ve ABD Dışişleri Bakanı’nın Külliye’de bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu uzun görüşmede net şekilde uyarılması da görüşmeye kritik bir anlam kazandırdı.

BEŞTEPE’DE NE KONUŞULDU

Aslında her şey dün akşam büyük ölçüde netleşmişti çünkü Mevlüt Çavuşoğlu da Külliye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen yanında yerini almıştı.

Bir Cumhurbaşkanı ile bir ülke Dışişleri Bakanı’nın üç buçuk saat görüşmesinin diplomaside anlamı büyüktür. Burada artık meselenin çok ama çok ciddi anlamda müzakere edildiği anlaşılıyor.

Bu noktadan yola çıkarak, bugünkü Çavuşoğlu-Tillerson toplantısında yapılan açıklamaların ana çerçevesinin ve varılan mutabakatın büyük bölümünün, dün akşam Külliye’de Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

DİKKATLİ İYİMSERLİK

Bu kapsamda bugünkü açıklamalarda dikkat çekmemiz gereken 3 nokta var;

* Birincisi, açıklamada, oluşturulacak ortak mekanizmanın takvimi net olarak “mart” ayı olarak belirtilmiştir. Yani kısa bir zaman aralığında bir mekanizma kurulması şart koşulmuştur.

* İkincisi, Türkiye’nin müzakerelerde gündeme getirdiği “oyalanmama” yönündeki hassasiyeti de eklenen “sonuç odaklı” ifadesiyle kayda geçirilmişti.

* Amerika bu görüşmede açıkça ve doğrudan PYD/YPG’ye desteğini 180 derece döndüren, “yenilmiş” bir devlet görüntüsüne düşmemek için, bu yapıların “terör örgütleri” tanımlaması içine konulmasına itiraz etse de “PKK’nın uzantıları” yönündeki tanımlama ile de aslında bundan sonra bu konuda bazı adımlar atabileceğini kabul etmiştir.

Bu noktada, Türk-Amerikan ilişkilerinin tamamen kopmayacağı ve iki müttefik gibi tekrar iyileştirileceği şekilde bir izlenime sahip olabiliriz.

Ancak buna bizim diplomaside aynı zamanda “dikkatli iyimserlik” çerçevesi ile bakmamız, en doğru tanımlama olacaktır.

Çünkü Münbiç, Afrin ve şüphesiz Pentagon’un PYD/YPG’ye silah yardımı, ve bu konulara ek olarak iki ülke arasında uzunca bir süreden beri tartışma konuları olan; FETÖ ile etkin mücadele, Amerikan konsolosluk çalışanlarının yargılanması ve iki ülke arasında, sık sık gündeme geldi ve gelmeye de devam edecek.

Bu açıdan bakınca; ortak mekanizmanın hangi konulara öncelik vereceği ve bu sonuç odaklı beklentinin ne zamana kadar bir aralıkta gerçekleşeceği konusu, bundan sonraki ilişkilerdeki rotanın olumlu ya da olumsuz yönde seyrini netleştirecektir.

ABD’NİN TERÖR ÖRGÜTLERİ KONUSUNDA KANIT BEKLENTİSİ

Bu noktada Tillerson’ın açıklamaları da sürpriz değil çünkü Türkiye bu konuda bugüne dek sayısız dosyalar ve delilleri Amerika’ya sundu.

Karşınızdaki kişiye anlatabilecekleriniz onun anlamak istediğiyle sınırlıdır! O nedenle, Amerika bu noktaya geldiyse bir süre sonra, “anlamak isterse” bu örgütleri dünyadaki en büyük terörist örgütler olarak ilan etmekten bile geri durmaz, ama tabii isterse.

TÜRKİYE RUSYA İLİŞKİLERİ

Ayrıca, Türkiye’nin Rusya ile stratejik olan pozisyonu da göz önüne alındığında Münbiç’te Türk-Amerikan ortak çalışması gibi bir durum söz konusu olursa, Moskova ve Washington’da ilişkilerin eş zamanlı yürütülmesinde dengelerin nasıl sağlanacağı da diğer bir hassas konu…

ABD’nin bir süreden beri Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasında endişeye sahip olduğu da artık bir sır değil bunu Batı basınında görüyoruz.

Bu da Amerikan yönetiminin belirleyici ölçülerde Türkiye’yi kazanmaya yönelik adım atmaya itiyor.

Dediğimiz gibi, en doğru tanımlama “dikkatli iyimserlik”…

Bekleyelim görelim, Türkiye’nin yapacak çok işi var ama bir o kadar da etrafta bunu oyalayan var, ne olursa olsun en güzel günler Türkiye’nin olsun…

Bir yanıt yazın