Türkiye/Türk Silahlı Kuvvetleri, Bahar Kalkanı Harekatı ile hem şehitlerimizin kanını yerde bırakmadı hem de savunma sanayisindeki gelişimi gösterdi. İHA/SİHA operasyonları, elektronik harp sistemleri, milli üretim füze sistemlerinin/ateş destek vasıtalarının düşman unsurlara karşı etkili kullanımı gibi çeşitli taarruzlar biçimleriyle etkili sonuç alındığı görüldü. Bu konuda Genel Yayın Yönetmeni olduğum M5 Dergisi’nin Mart sayısında kapsamlı bir dosya hazırladık. Bu hafta sonuna doğru bayilerde olacak dergiyi okumanızı tavsiye ederim.

Yıllardır ısrarla milli savunma sanayisinin gelişimini hızlandırmamızın gerektiğini savunmuştuk. Çünkü dünya büyük bir mücadeleye, yeni hegemonya savaşına doğru ilerliyor. Bu mücadelede Türkiye’nin milli imkan ve kabiliyetleri olmaz, başka ülkelere muhtaç kalırsak, sonuç olarak çok büyük hüsranla karşılaşabilir, yıkım büyük olabilir. Çok şükür ki, bu atılımlar birkaç yıldır hızlanarak atılmaya başladı. Savunma Sanayii Başkanlığı koordinesinde yürütülen çalışmalar, meyvelerini veriyor.

“Silah övünülecek bir şey mi, savaş mı istiyorsunuz” diyenleriniz olabilir. Bunu soracakları ikiye ayırabiliriz: Birincisi iyi niyetle, hakikaten savaş istemedikleri için bu meseleyi sorguluyor olabilir. Saygıyla karşılıyorum. İkincisi ise Türkiye’nin savunmasız kalmasını isteyen azınlık, ama sesi gür çıkan bir güruh. Bu güruha ne söyleseniz boş. Aktardığım birinci kesime ise şu hatırlatmayı yapmak gerekir: Türkiye, ancak eğer milli imkân ve kabiliyetleri ile güçlü olursa caydırıcı olur ve saldırılardan kendini kurtarabilir. Bu nedenle bu sanayi alanımızın, dünyanın gidişatına bakılırsa, daha çok ve bilimsel bir metotla desteklenmesi gerekiyor.

Neden mi?

Dünya devleri, silahlanmada çok kritik adımlar atıyor. Size bugünkü yazımda özellikle ABD ve Rusya arasındaki deniz kuvvetlerindeki bazı gelişmeleri aktarmak istiyorum.

Önce ABD Savunma Bakanı Mark Esper, ABD donanmasının, Uzun Vadeli Kuvvet Yapı Planı ile ilgili raporunun yeniden gözden geçirilmesini istedi. ( https://breakingdefense.com/2020/02/esper-to-navy-rethink-your-shipbuilding-plan/ )

Ardından Amerikan savunma sitelerine, ABD donanmasının 2030 planlaması ile ilgili çarpıcı açıklamalar, haberler yansımaya başladı. Örneğin Savunma ve Havacılık Raporu sitesine  konuşan ABD Donanma Bakanı Thomas Modly, “Deniz Kuvvetleri, artık Ford sınıfı süper uçak gemileri almayabilir” açıklaması yaptı. ( https://defaeroreport.com/2020/03/04/modly-carrier-ford-continues-progress/ )

Breaking Defense’ten Paul McLeary, planlamaya yakın kaynaklara atıfta bulunarak, Gelecekteki Uçak Gemisi 2030 Görev Gücü’nün, donanma uçak gemilerinin Rusya ve Çin’den gelen yeni nesil gizli denizaltılara ve uzun menzilli hassas silahlara karşı nasıl yığıldığını incelemesinin yaklaşık 6 ay sürmesinin beklendiğini duyurdu. ( https://breakingdefense.com/2020/03/beyond-uss-ford-navy-will-study-next-generation-aircraft-carriers-exclusive/ )

Son olarak Popular Mechanics sitesinde Kyle Mizokami imzalı dikkat çekici bir yazı yayımlandı. ( https://www.popularmechanics.com/military/navy-ships/a31406067/end-of-supercarrier/ ) Mizokami, Ford sınıfı uçak gemilerini kastederek “Süper taşıyıcının sonuna mı yaklaşıyoruz” başlıklı yazısında şu vurguları yaptı:

– ABD Donanması, mevcut Ford sınıfı uçak gemilerinin sayısını sadece dörtte tutabilir.

– Donanmanın bütün yumurtalarını küçük bir sepete koymasının maliyeti ve tehlikesi, süper uçak gemisini bir kavram olarak ölüme mahkum edebilir.

– Donanma, daha küçük ve daha düşük maliyetli uçak gemileri inşa edebilir.

Mizokami, bunun nedenini de düşmanlar tarafından üretilen uçak gemisini hedefleyen silahları başrole çıkardı.

Evet, son dönemlerde Rusya ve Çin, dev savaş gemilerini hedef alabilecek, seyir füzeleri üzerinde ciddi atılımlar gerçekleştirmişti. Özellikle Rusya füze teknolojisinde yaptığı hamleyle savaşların biçimini, savaş araçlarının niteliğini köküyle değiştirecek hale getirdi. Yani Ruslar, muhtelif şekillerde geliştirdikleri Granit, Zircon gibi gemi vuran füzeleri üreterek uçak gemilerini ciddi bir biçimde anlamsız hale getirdi.

Uzmanların aktardığına göre, bölmelere ayrılan gemilerin suyun altında kalan bölümünün, üç perdenin arası yaralanır ve su dolmaya başlarsa gemi, güvertesine 5-6 santim kalana kadar batar.

Sudan yüksekliği yerine göre 40-50 metreyi bulan uçak gemilerinin, suyun bir ya da iki metre üstünden gelen füzeyi durdurma, engelleme şansı yok. Dolayısıyla bir uçak gemisi böyle bir ya da iki füzeyi yerse suyun üstünde kalma şansı da ortadan kalkıyor. Kalsa bile güvertesi yan duracağı için ne uçak kaldırabilir, ne uçak indirebilir. (Bir not: Rusya’nın, İdlib krizi sırasında İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçirdiği iki savaş gemisi de, hedeflerine alçaktan uçuş yaparak yaklaşan, dolayısıyla klasik hava ve füze savunma önlemleri ile tespit edilmeleri ve durdurulmaları son derece zor olan seyir füzeleri taşıyordu.)

Bu çerçevede ilerleyen dönemlerde devasa savaş/uçak gemileri yerine daha küçük, manevra kabiliyeti yüksek gemilerin yapımı öne çıkacak gibi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının devasa Kruvazör, Firtakeyn gibi gemiler ile şimdiki gemileri boyut olarak karşılaştırdığınızda aradaki fark daha da anlaşılır hale gelmekte.

Ayrıca devasa uçak gemilerinin yerine uçakların iniş kalkışına imkan tanıyan amfibi gemilerin de öne çıkması bekleniyor. Türkiye’nin, bu alanda Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG Anadolu ile varlık göstermesi önemli ve tarihi bir adımdır.

Sadece bir bölümünü aktardığımız bu gelişmeler, dünyanın gözünün çevrildiği deniz alanlarından olan Doğu Akdeniz’de de karşımıza yeni tehditleri çıkarabilir. Bu nedenle savunma sanayimizin arkasında durmak, donanmamıza sahip çıkmak başlıca görevlerimizden biridir.

Bir yanıt yazın