Berk Gürman bir flamenko. Nev-i şahsına münhasır artist kişiliğe, kişisel, çılgın bir flamenko tekniğine sahip, çalan ve okuyan solak bir sanatçı. 4 Ağustos 1982’de ikiz kız kardeşi Öykü Gürman ile dünyaya geldi ki o kız kardeşle birlikte müziğe kendi baktığı yerden, müzikal kariyerinin başlangıcı olarak bir ikili oluşturacaklardı. Şükürler olsun bütün etkilere, kendi deyişiyle yaşadığı, onu yetiştirdiğini söylediği toprağa şükür dediği gibi, bunun yanında anne ve babasının müziğe ve sanata olan aşkıyla beraber Berk, bütün bu farklı etkilerle kuşatılmış şekilde büyüdü.

Flamenco, müzik, resim, şiir, edebiyat ona ulaştığı gibi, onda şeylere karşı özel bir hissiyat uyandırdı başka bir deyişle ruhuna ait yansımaları bu alanlarda buldu. Ancak bu alanlar içinde Flamenko dediği gibi, onun seçtiği değil bu alanlar içinden, hayatı yaşamak için doğal bir tavır olarak kendisini çağıran bir gerçek olarak, onu seçti. Ayrılamadığı, gölgesinin peşine düştüğü, saplı kaldığı bir gerçek. Annesinin sanat musikisine olan yetkinliğinin yanına babasının flamenko hayranlığı, gitarı sevmesi onun bu yola girmesindeki en büyük etkenler oldu. Müzik bir anlamda genetik bir veri transferiydi onun için. Kendi anne ve babasının içinde uhte kalan sanata çocuk yaşta bu denli sarılmasının sebeplerinden biri de buydu belkide.

Berk Gürman, “müzikle aramda köprü” dediği enstrümanı gitarı çalmaya 9 yaşında başladı ancak müzikle olan iletişimi çok daha önceki yıllara dayanıyordu. Nitekim Camaron de la İsla (Cante), Paco De Lucia (toque) gündelik hayatının değişmez sabitleri olmak üzere, müzik onun için çalmadan, söylenmeden evvel, dinlenilen bir şeydi. Konuşmayı da zaten duyarak öğreniyorduk hayatta. Bu bağlamda ortaya çıkan müziklerin, kişilerin kelime haznesiyle bağlantılı olduğunu, felsefesi olmayan bir müziğin yaşayamayacağını biliyordu. Flamenko müziği olan bir felsefe ve üzerine düşünülmesi ve hissedilmesi hiç bitmeyen bir yolculuktu. Yine kendi deyimiyle, o da sanatı algılayışı ve hissedişiyle, hakikat yolundaki yolculardan biriydi ve bu yolu flamenko ile yürüyebiliyordu.

Sanatçı Berk Gürman ilkokulu okuduğu Efdal’de başlayan bu gerçek, bir Fevziyeli olduğunda da, Pera güzel sanatlarda devam eden lise eğitiminde de değişmedi, ses mühendisliği okuduğu Bilgi Üniversitesi’nde de onu çağırmayı bırakmadı. Bu çağrıya kulak veren, daha fazla dayanamayan Berk, üniversiteyi yarıda bırakarak Endülüs’ün yolunu tuttu. 2003 yılında başvurusu üzerine Sevilla’da Christina Heeren Fundacion’a kabul edildi. İlk gittiği yıl avanzado olarak gitar eğitimine başladı. Manolo Franco, Miguel Angel Cortes,Nino de Pura, Manolo Sanlucar gibi ustalarla çalımını daha kuvvetli hale getiren paylaşımlarda bulundu. Bunlar onun için aslen kalbi besleyen şeylerdi. Kendini flamenkolar dediği ağabeylerinin,kardeşlerinin içinde bulmuştu. Endülüs ve Anadolu, onu her zaman besleyen, hazinem dediği topraklardı sonuç olarak.

Bek Gürman’ın flamenko gitarı Anadolu’da daha bilinir,uğraşılır kılma aşkı, kopuzun, bağlamanın, sazın, udun, klarnetin, kanunun ve daha nice yerel sazın Endülüs’te de merak uyandırmasına sebep oldu. Çünkü vakti geldiğinde, ne zaman ki dönüp, askerliğini bitirdikten sonra kalbindekileri kaydetmeye koyuldu.

2007’de Endülüslüler başta olmak üzere, latin dünyası bir kerkük türküsüyle tanıştı; Evlerinin önü boyalı direk. Sanki orta asya kökenli kopuzun, ortadoğu kökenli udun, Ziriab aracılığıyla iberia yarım adasına giderek gitara dönüştüğünü unutan, belki de bilmeyenlere, bu hakikati sunmak ister gibiydi ve o ses yankısını buldu. Çünkü enstrümanın Akdenizin diğer tarafına gitmesi, müziğin, makamların gitmesiydi.

Ağırlıklı olarak kız kardeşi Öykü’nün vokal yaptığı “Kısmet” 2007, “İki Arada” 2009 olmak üzere iki albümün aranjörlüğünü, prodüktörlüğünü yapan Berk, kendi şarkılarını söylemek, kaydetmek istediğinden, ikili bu ikinci albümden sonra kariyerlerine solo devam etme kararı aldılar. Çünkü ikisinin de ayrı ayrı anlatmak istedikleri şeyler vardı ki Berk, yoluna başladığı gibi bir flamenko olarak devam edecekti ve 2011’de bu solak gitarist, kalbimde ne varsa dediği “Yesari” adlı albümü kaydetti. Yesari; kalp gibi sola yakın olan demek. Bu albümde flamenko formlarından solea, buleria, alegria, rumba, tangos eserlerin yanına Nina Pastori ve eşi Chaboli’ye ait Valgame Dios’un Türkçe versiyonunu da ekleyen Berk için sanat daha önce yapılmayanı yapmak, kendi yaptığını da tekrar etmemek.

Bir yanıt yazın