Araştırmacı gazeteciliğin en önemli kalemlerinden olan ve bizlere rol model olan Uğur Mumcu’nun ısrarla vurguladığı bir ilkesi vardı. O da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak gerektiğiydi. Çünkü eğer doğrudan bilginin kaynağına siz ulaşmazsanız, başkasına ait fikirlerin sözcüsü haline gelirsiniz.

Bu ilkenin ne kadar doğru olduğunu günümüzdeki dijital çağda çok daha iyi anlıyoruz. Sosyal medyada ortaya atılan bir yalan, hemen alıcı bir kitle buluyor ve bir süre sonra gerçeklik haline dönüşüp doğruyu, gerçek bilgiyi ezmeye başlıyor. Sonrasında (değerli dostlarım Nedim Şener ve Toygun Atilla’nın tanımladığı gibi) hakikat gazeteciliği yapan isimler, gerçek bilgiyi anlatmak için uğraşıp duruyor.

İdlib meselesini tartışırken benzer bir olay daha yaşandı. Olayın kahramanı, Türkiye’de sevilen sanat eserlerine imza atmış, bir dönem siyasette de bulunmuş biri olunca elbette hemen söylediği gerçek dışı bilgi alıcı buldu. Zaten iktidar karşıtlığında konsolide olmaya hazır, Suriye/Suriyeli denince tüyleri diken diken olan insanlarımız mevcut. Ancak gerçek hiç de yazıldığı gibi değildi. Sayın Zülfü Livaneli’nin sosyal medya hesabından attığı mesajdan bahsediyorum. Sayın Livaneli’nin mesajı/twiti, şu şekildeydi: “Büyük acılar sonunda Suriye’den çekilmeyi başaran ve yeni devletin temel kuralı olarak Ortadoğu’ya karışmamayı vazeden Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, bugün Suriye’de radikal dincileri korumak için şehit verdiğimizi görseler ne hissederlerdi?”

Peki Mustafa Kemal Atatürk gerçekten Ortadoğu’ya hiç karışmamayı mı vaaz etmişti? Ben burada sözü bizzat atıf yapılan kişiye, yani Kurtuluş Savaşımızın büyük lideri, komutanı ve Cumhuriyetimizin kurucu Mustafa Kemal Atatürk’e bırakmak istiyorum. Atatürk’ün özellikle Suriye ile ilgili sözleri, sayın Livaneli’ye yanıt niteliği taşıyor. Bakalım;

SURİYE İLE KONFEDERASYON…

– “(…) Meclisi Mebusan’ın genel ruh hali nazarı itibara alınmalıdır. Biz mütareke sınırlarını kabul ettik, bazıları Suriye federasyonunu kabul edeceğiz derler. Biz de bizim sınırı kabul edersek, sonra başka şeyler çıkar. Buna o zamanki siyasi vaziyetlere göre karar verilir. Bu konuda mebusların evvelce görüşlerini almak lazım geldiği gibi, kuvvetli bir grup vücuda getirmeye çalışacağız.” (23 Kasım 1919, Heyeti Temsiliye Toplantı Zaptı)

– “Suriye’de teşekkül etmiş olan Yahya Hayati Bey’in riyasetindeki Türk Muhibbi Komitesi’yle temas hasıl olmadığı ve Fransızlarla açıktan açığa muharebelere girmemiz menfaatlerimize aykırı olduğu ve Suriye’nin bağımsız bir Arap hükümeti teşkil etmesi ve ardından konfederasyon halinde birleşmemiz esası takip olunmasının delege olarak gelen Mülazım Zeki Bey’e izahı, Dersaadet’te Kaymakam Kemal Bey’e cevaben yazıldı.” (11 Aralık 1919, Heyeti Temsiliye Kararı)

Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşımızın ilk aylarında Atatürk ve silah arkadaşlarının planlaması Suriye ile bir konfederasyon oluşturmak. Daha sonra buna Irak da eklenmiş:

“Osmaniye, Bahçe, Maraş, Urfa taraflarında pek mühim muvaffakiyetler elde ettik.

Hareketimize devam etmekteyiz. Mektuplarınızda, Suriye, Irak ve Türkiye’nin bağımsızlıklarını kurtaracak bir ‘konfederasyon’ teşkil eylemek veyahut gelecekte kararlaştırılacak tarzda bir irtibat tesis eylemek maksadıyla birlikte hareket edilmesi bildirilmiş ve biz de bu tekliflerinizi kabul ederek, tafsilatlı talimat göndermiştik.” (24 Ocak 1920, Halep’te Milli Teşkilat Riyaseti’ne)

Sözü geçen talimat incelendiğinde Atatürk ve kurmay kadrosunun bu konuda çok ciddi askeri bir planlama yaptığı da anlaşılmakta:

“Havran, Şam, Balebek civarındaki kuvvetlerinizle, Şam’ı, Zaydani Boğazı’nda her türlü istilaya karşı müdafaa etmek. Amman, Merciun kuvvetleriyle düşmanın Sayda ve Beyrut’tan dahile vuku bulacak harekâtını yandan tehdit etmek; Beyrut, Trablusşam dahilinde isyan çıkararak, işgal kuvvetlerinin dahile ilerlemelerini engellemek. Humus’taki kuvvetlerin Humus’a, Trablusşam’a karşı müdafaa etmekle beraber Zeydani’ye yardım etmesini temin etmek.

Yukarıda tarif eylediğimiz harekatın zamanı, hazırlıkların derecesine tabiyse de, Türk ve Arap milletleri arasına girmiş olan Fransız-Ermeni işgal kuvvetlerini süratle bertaraf ederek, emin bir şekilde sizlerle irtibat tesisinin ve hareket birliğinin temini düşüncesiyle harekete başladığımızdan vakit kaybetmeyerek Halep, Hama kuvvetlerinin aşağıdaki hareketini lüzum görürüz.

Bu kuvvetler, Hama ve Halep’i, Lazkiye ve İskenderun’a karşı temin ettikten sonra, ana kısmıyla İslahiye ve ikinci derece kuvvetlerle Antep, Osmaniye istikametlerinde hareketle düşmanı arkadan vurması pek mühimdir.”

Atatürk’ün Suriye’ye ilgisi savaş sonrasında da devam etmiştir. Hatay’ı ne kadar önemsediği ve Hatay’ın anavatana dahil edilmesi için çabaları biliniyor.

Örneğin Hatay’ın anavatana katılması için sahada çok ciddi çalışmalar da yapılmıştır. Örneğin Nakşi şeyhi Halil İbrahim Efendi liderliğindeki Mürit Hareketi’nin, bizzat Atatürk tarafından desteklendiği belirtilmektedir. Halil İbrahim Efendi’nin vatan kahramanı Tayfur Sökmen ile de sık sık iletişimde olduğu belirtilir.

Bir konuşmasında Suriye’nin bağımsızlığı için bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin devreye gireceğini söylemekte ve Fransa’ya meydan okumaktadır:

“(…) Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu ettiği şey, Suriye’nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. İsterlerse Suriyeliler bizimle dost olurlar veyahut olmazlar. Bu onların bileceği bir şeydir. Fakat, her halde bağımsız bir Suriye İslam devleti kurulmalıdır. Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye’yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar. Bu, sizin enerjinize kalmış bir iştir. Eğer Suriyeliler isterlerse ben bunu yapacağım.”

Atatürk aynı konuşmasında Fransızlara şu sözlerle de tepki göstermekte: “Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur.” (21/22 Aralık 1937-Suriye Başvekili Cemil Mardam ve Adil Arslan’la Karpiç Lokantası’nda görüşme)

Görüldüğü gibi Atatürk Suriye meselesini hiçbir zaman boşlamamış, Anadolu’nun savunması açısından önemli görmüş ve her zaman Suriye ile iletişim halinde olmuştur. Bu nedenle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak insanı yanlış söylemlere ve bununla bağlantılı eylemlere sevk  eder.

Uğur Mumcu’yu bir kez daha özlem ve rahmetle anıyorum.

KAYNAKLAR

“Atatürk’ün kaleminden Suriye ve Irak”, Kaynak Yayınları, Birinci Basım, Ekim 2018

Sever Işık, “Ne Yakın Ne Uzak Bir Tarihsel Hadise: İbrahim Halil Soğukoğlu Ve Kürtdağı Mürit Hareketi”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Ağustos-2018 Cilt:10 Sayı:3 (21), s. 1078

Bir yanıt yazın