Bu günlerde öne çıkan Amerikalı bir yapılanmadan bahsetmek istiyorum. Takip edenler bilir. ABD’de her başkan ve yönetimi döneminde, mevcut yönetime yakın bir düşünce kuruluşu öne çıkar. Örneğin Obama döneminde öne çıkan düşünce kuruluşu CAP, yani Center for American Progress (Türkçesi Amerika İlerleme Merkezi)’ti. Demokratlar seçimi kaybedince CAP arka plana itildi. Trump dönemiyle birlikte oldukça yoğun çalışan bir başka düşünce kuruluşu dikkat çekiyor. Bu yapılanmanın kısa adı FDD. FDD’nin açılımı Foundation Defence of Democracies, yani Demokrasileri Savunma Vakfı. Bir süredir FDD ile ilgili algılarımız açıktı. Çünkü uzunca bir süredir Türkiye’nin içinde ve etrafında dönen birçok konuda karşımıza çıkmaya başlamışlardı. Son olarak İsrail’in Golan Tepelerini işgaliyle ilgili araştırmamızda FDD ile karşılaşmıştık. Bu da dikkatimizi yoğunlaştırmamıza neden oldu. Bu yapılanmayı detaylı incelediğimizde ise çok tehlikeli bir düşman ile karşı karşıya kaldığımızı gösteren bilgilere ulaştık. Aktaracağımız bilgileri okuduğunuzda, sizde ne demek istediğimizi anlayacak, seçim tartışmalarının bir an önce bitirilip gerçek gündemimize dönmemiz gerektiğine kanaat getireceksiniz.

11 EYLÜL SONRASINDA KURULDU

FDD, 11 Eylül 2001’de ABD’yi hedef alan saldırılardan hemen sonra kuruldu. Kendi internet sitesinde kuruluş amacını, derinlemesine araştırmalar, analizler yapmak, yasadışı faaliyetleri tespit etmek, politika seçenekleri sunmak olarak açıklıyor. FDD yönetimi bu yaptıklarını da “ABD’nin ve özgür ülkelerin (muhtemelen ABD’nin müttefiklerini kastediyor-CB) ulusal güvenliğini güçlendirmek ve düşmanlarını ortadan kaldırmak” olarak gerekçelendiriyor. Yıldıray Oğur’un 1 Nisan 2016 tarihli Türkiye gazetesindeki yazısında alıntı yaptığı ayrıntılı bir makalede FDD ile ilgili “İsrail’de Benyamin Netanyahu’nun Likud partisine yakın” tanımı yapılıyor. (Bkz.)

TÜRKİYE “ŞER EKSENİ”NDE

Bu yapılanmanın internet sitesi incelendiğinde çok ilginç bir tablo karşımıza çıkmakta. “ISSUES-SORUNLAR” başlığının üzerine tıklandığında adeta bu kuruluşun tehdit olarak gördüğü noktalar listelenmiş. Bu listenin ikinci sırasında Türkiye’nin adının olması dikkat çekici. Başlık altındaki sıralama şu şekilde: İRAN, TÜRKİYE, SİBER, SURİYE, KUZEY KORE, CİHADİZM, TÜM SORUNLAR.

İran, Suriye ve Kuzey Kore’nin ABD politikalarına karşı çıkan ülkelerin yer aldığı ve ABD’ye göre “Şer Ekseni” olarak listelenen ülkeler arasında olduğu hatırlanırsa, FDD’nin listesine bakarak “Türkiye’de bu ülke tarafından artık ‘Şer Ekseni’ olarak algılanan ülkeler listesindedir” demek pek yanlış olmayacaktır. Zaten hatırlanacak olursa Venezuela krizi sırasında ABD Başkanı Trump’un Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un basın toplantısında dünya haritası açılmış ve Türkiye ABD’nin karşısındaki ülkeler içinde işaretlenmişti.

TÜRKİYE İLE DEAŞ’I BAĞLANTILANDIRAN YAPI

Bu yapı özellikle 2010’lu yıllarla birlikte Türkiye aleyhine raporları ile dikkat çekmişti. Bu raporlarda Türkiye’nin terör örgütlerini finanse ettiği iftirasını Batı kamuoyunun gündemine taşımaya başladı. Bir başka ifadeyle Batı dünyasında Türkiye’yi terörle ilişkilendiren ilk ciddi yayınların perde arkasında FDD yer aldı. FDD, bu algı operasyonunda Türk medyasını da “besledi”. FDD’nin raporları, hep aynı muhabir tarafından, aynı gazetede yayımlandı. (Bu gazetenin ismini gazetenin ismine, kurucularına, onu yıllarca yöneten, bedel ödeyen, emek veren ve bugünlerde de yeniden yönetime gelen vatansever isimlere duyduğum saygı dolayısıyla yazmıyorum. İlginç olan bahsettiğim muhabir, gazetede yönetim değişince hemen ayrıldı ve şimdilerde Alman Deutsche Welle’ye haberler yapıyor.) FDD’nin Türkiye karşıtı raporlarının ilki Şubat 2014 tarihinde yayımlandı. “Terrorism Finance in Turkey: A Growing Concern-Türkiye’de Terörizmin Finansmanı: Giderek Artan Bir Endişe” başlıklı raporun altında FDD’nin “Araştırmadan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı” sıfatı bulunan Jonathan Schanzer’in imzası vardı. Schanzer, raporunda FETÖ’nün 17-25 Aralık darbe sürecini savunarak İran ile ilişkilere dikkat çekti. FDD Başkan Yardımcısının yazısındaki birçok referansın FETÖ’nün yayın organı Today’s Zaman olması dikkat çekti.

Raporda ayrıca Türkiye’nin Suriye’deki cihadist gruplara destek verdiği yalanı tekrarlandı. Ayrıca Türkiye’nin Filistinlilere verdiği destek de Hamas ile iletişim ve İHH’nın faaliyetleri de Schanzer’in hedefindeydi. Schanzer’in raporunda, o dönem gündemde olan Çin’den Hava Savunma Sistemi alımının da yer alması dikkat çekti. “Terörizmle ne ilgisi var” diye sorabilirsiniz. Ancak FDD Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer’in raporunda, günümüzdeki S-400 tartışmalarının bir benzeri olan Batı tehditleri yer almıştı: “Amerikalı yetkililer CPMIEC füze savunma projesi için bir taşeron olarak hareket edecek Türk şirketlerinin yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu. Ayrıca, ABD finans devi Merrill Lynch, Türk savunma firması Aselsan’a yazdığı mektupta, CPMIEC ile çalışmaya devam ederse, Aselsan’ın artık ABD merkezli banka ile iş yapamayacağını belirtti. Kongre de bu tartışmaya dahil oldu ve ABD parasal kaynaklarının olası Türkiye-Çin füze savunma sistemini NATO’ya entegre etmek için kullanılmasını engelleyecek bir yasa çıkardı.”

Jonathan Schanzer’e devam yazımızda döneceğimizi belirterek, FDD’nin Türkiye’nin yine terör örgütleriyle ilişkilendirilmeye çalışıldığı bir diğer raporunu hatırlatalım. Bu rapor Kasım 2015 tarihinde yayımlandı. Terör örgütü DEAŞ’ın Suriye’den Batı ülkelerine sattığı belirtilen antikaları konu eden “Monumental Fight Countering the Islamic State’s Antiquities Trafficking” başlıklı raporunda eski CIA mensubu Yaya J. Fanusie ile arkeolog ve tarihçi Alex Joffe imzası var. Bu raporda da Türkiye öne çıkarılarak terör örgütünün, Türkiye üzerinden Batı’ya antika kaçırdığı ileri sürüldü.

15 TEMMUZ’U “BİLEN” UZMANLAR

Bu yapının Türkiye masasını da irdelemek gerekiyor. Link tıklanınca açılan sayfada gazetecilik mantığıyla olumsuz propaganda amaçlı olarak kullanılan türden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok sert bakan bir yüz ifadesi yer alıyor. Bu fotoğraf seçimi bile FDD’nin Türkiye masasının hangi amaçlı oluşturulduğunu anlamak zor değil. Yazıların neredeyse tamamına yakını Türkiye karşıtı yazılar. Bu yazılara imza atan Türkiye masasının kadrosunda çarpıcı isimler yer alıyor. Dikkat çekenleri aktarmak gerekirse eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, eski CHP Milletvekili Aykan Erdemir, Bush döneminin Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in Ulusal Güvenlik Danışmanı John Hannah, eski CIA Ortadoğu uzmanı Reuel Marc Gerecht ile önceki satırlarda Türkiye karşıtı raporu hazırlayan FDD Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer öne çıkıyor. Eric Edelman’ı anlatmaya gerek yok. Görev yaptığı dönemde adeta Türk devletine meydan okuyan ve iki ülke arasında gerilimi tırmandıran açıklamalar yapan, ABD’ye döndükten sonra da Türkiye aleyhine çalışmalarını devam ettiren bir isim. Edelman, 15 Temmuz’dan 4 ay önce Mart ayında yine eski Ankara Büyükelçilerinden Morton Abramowitz ile birlikte Washington Post gazetesine yazdıkları makalede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef almış ve “Ya reform yapmalı ya da istifa etmeli” ifadelerini kullanmıştı.

Bir diğer ilginç isim John Hannah. John Hannah, 15 Temmuz’dan tam bir ay önce derin dünya devleti olarak adlandırılan Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations-CFR) yayın organı olduğu da belirtilen ABD’nin önemli yayın organlarından Foreign Policy dergisi için bir yazı kaleme almıştı. Hannah, 16 Haziran 2016 tarihli ve “How Do You Solve a Problem Like Erdogan? (Erdoğan gibi bir sorunu nasıl çözersiniz?)” başlıklı yazısında “Türkiye’nin yavaş yavaş ama engel olunamaz bir şekilde uçurumdan aşağı yuvarlandığını” ileri sürerek “Türkiye’de hâlâ darbe riskinin olduğu” ifadelerini kullanıyordu. Hannah’ın yazısında yer alan şu satırlar da adeta 15 Temmuz’daki kalkışmanın başarılı olması halinde ülkemizde yaşanacakların listesi gibiydi:

“İşaretler gerçekten kötü. Despotluk. Terörizm. İçsavaş. Ufukta, ‘müflis devlet’ ve ‘zorla bölünme’ gibi senaryolar görünüyor. ABD’li politikacıların, ne kadar tercih etmeseler de, şu soruyla boğuşmak zorunda kalacakları gün yaklaşıyor olabilir: Yoldan çıkan bir NATO müttefikiyle nasıl başa çıkılır?”

Çok daha çarpıcı bilgilerle, ABD’nin mevcut yönetimine politika belirlemede yön veren bu yapılanmayı bir sonraki yazımda irdelemeye devam edeceğim.

Bir yanıt yazın